KRAL KAYA'DAN GELEN
Masalların büyülü ormanında
Yeşermeye durdu mısralarım Yapraklarında sevdaya göz kırpar çiğ damlaları Güneşe kırgınım der Oysa güneş miydi onu eriten? Yoksa aşkın sönmeyen cehennemi mi? Sevgilinin nazarı uzatsın diye kirpiklerini Avuçlarını cevahir tozlarıyla yıkamayı diler Yaradanın kudretinden Yalınkat bir mabet yarattım ikimize Özü tek kat, giyinik aşka ezelden Ay ışığını kelimelerin şavkı çoğaltırken üstümüzde Bereketli kıvrımlar uzanıyor bende sana Sen yokken Sevgili Ağladıkça yıldızlar yüzünden yol alır Kokusunu kaybetmiş çiçekler gibi zamana Yanan kandil gözlerini uzatmak için sana Bekler kaderini aşıp başını çevirmeni Sen benimleyken Sevgili Gözlerim İstanbul’un boğaz gören sırtları oluyor Ufuksuz bir çizgi oluyor daha ötesine Sana bakarken Ruhumda döllenmiş bir cenin görüyorum Göbek bağı düğümlüyüreğime Bir kahvenin ilk yudumundan içerken sesimden boğuluyorum sana Gözlerine aşk sürmesi mühürlenmiş bir kadın yatar Kasimiye Medresesi’nin bir kuytusunda Dalları aşka durmuş bir aşık beklenir Kral Kaya Mezarlığı’ından cennetine Gelecekse eğer cehennemine Eyvanın duvarlarına su döktükçe beliren kan lekeleri bu Kasım Paşa’nın İz sürmüş çağlarca,leke işler, siner Ağıtlar yaktıkça ben yankılandıkça sen olur Beklenen Yusuf gel artık yanmış avuçlarıma Dokun usulca Eyy Sevgili, Aşkın kelamı başka Aşığından bakar aşka Cezbeden neydi beni? Aynanın yüzündeki aksi mi? Şarabın katreleri süzülür Demlenip ateş kadehinde Güneş gözlü bir sevgili büyür içtikçe içimde |