Yeşil Armağanın Hikâyesi
Damlarımıza yıldızlar kurulurdu gün batımıyla
Sabırsızlanırdı gözlerimiz Sabahı göremeyecek sevinçler için Gece izin verirdi Zamanın göğsümü biraz daha emmesine Duymaz artık Bir suçlu gibi tüm gerekçeleri sunmaktan yorgun düşmüş günü Keder basmış ki sorma Kalp çekmiş Maden Suyu üstünden Düşler uzatırdı temmuz sıcağına Yeşilin, Dikenli dudaklarda kanatılmış sevinçti Toplayıp gittiğinden beri kulaklarımdan Ne gün aydınlanır Ne kararır gece Ve ben hesaplaşırım ikisiyle Başucumdaki kitapların sonu Üstümden çıkan tüm mecburiyetler Giyinmek için karşısına geçtiğim boy aynası Bir namazlığın ayak altına birikmiş korkular Kasıklarını dişleyen akıllarla kalabalık Musa’nın geçtiği çöl kadar kurak göğsümdeki sokaklar Içimde Nehirlerin varlığına inancını yitirmiş yarıklar İçinde Büyümek istemeyen beni köpürten sesin Biriktirdiğim sabrın yanından davetsiz aldığın adın Damağımdan çaldığın dutun tadı kalacak Kalbim mi Orası ,tıklım tıklım bir kuyunun kırık dizleri Suskunluğunu bıraktığından beri Karacadağ Küllerinin üzerinde yükselen surlara Üzüm bağlarını besleyen Dicle’ye Sözcüklerin kök uçlarına gizli Binlerce yıl yaşamış gibi Ağır ve durgun suretini bırakıp Davet ettim,uzağa taşınmış tüm mutlulukları Ağaçları kesilmiş ormanının sürgünlerinden serpilen gülüşlerimiz Bizden evvel varırdı Saraykapı’ya Bölünmeden bölüştüklerimizleydi adımlarımız Neşesine kayıtsız kalamadığım çocukların yoksulluklarını toplayıp azaltamazdı selamımız Yaşamı taşırken ölüme Önümde,pul pul anımsamalarım En çok hayal kurduğumuz küçenin başında Yürürken acıma can veriyor ... |