YASAKLI SEMTİN SESLERİ(kimse bilmiyor zamanın nerede oturduğunu bilse gidip konuşurdu herkes) meydanlar kötülüğün cesaretiyle dolu maskeler yüzünden sevişemiyor kentin yarısı diğer yarısı oturma odasında uyuyor bitmek bilmiyor insanın içindeki melek düşüşleri her şey nasıl da kapkara, ıssız ve gittikçe ölmekte cümle kırıntılarıyla besleniyor hiçlik evreni nasıl da bereketli ürünler veriyor mösyö kayboluş gölgelerden öğrendim her şeyin neden kapkara olduğunu kömür ülkeleriymiş kelimelerin kökeni ve dil; korkunç savaşçıların silgisiymiş evrensel bir öpücüktüm sonsuz gözaltı başlamadan önce şimdiyse boş sayfalar için sesler topluyorum sokaklardan sonra o yasaklı semte giriyorum; ne büyük şaka! bağırıp duruyor içimdeki deli “fikirsizlik ölümdür” ve boynuma sulanan görünmez iplerden bahsediyor bir ayna buluyor ellerimi suların buluştuğu yerde kelepçelerin düşünceye dönüştürdüğü ellerim, ah! meşale gibi duruyordu bağrımda işçi köyleri başkaldırı yeli değmişti yüzüme; ben artık başkalarıydım ben artık başkalarıydım umutlar evreninde başkalarıydım çünkü dakikalar kasten yavaş ilerliyor başkalarıydım çünkü yola çıkmıştı bile yeni anlamlar unutuşun kapısında önümü kesti gerçeklik duygusu yemeğe davet ediyormuş yasaklı semtten topladığım sesleri konuşacakları varmış yok oluş biçimleri hakkında ağzında yine o uçsuz bucaksız ve anlamsız tarlalar kıyısında rüzgarların konaklayacağı tek bir ağaç bulunmayan bitmek tükenmek bilmeyen o kapkara yollar yine o korkunun duyurusunu yapan karanlık zeka yemek davetini reddedip masada yalnız bıraktım kelimelerin çorak ülkesini ve uzaklaştım harika belirsizlikler ustalığına doğru |