KURŞUNKALEMLE ÇİZİLMİŞ BİR KAPIYDI BİZİM OLAN TEK ŞEY(Kimseye söyleme sarıldığımızı, sarılmak ölmüş bir ressamın en ünlü resmidir, görürlerse satılığa çıkartırlar.) yağmur henüz icat edilmemişti yukarıda gökkuşağı bulutu aşağıda papatya ölüleri birbirlerini ağlatıp yıkıyorlardı yeryüzünü yine de temizlenmiyordu irin akan kanallar bir ara utanmıştı bundan insan çiçek isimleri verildi sokaklara sesi çıkmayan esrarengiz duygular ve alacakaranlığa yollanan dilsiz yürekler dönüp cesaretle akın etmişti sokaklara mutluluğa benzer şeyler yaşanmıştı bir ara sonra ayağa kalktı içindeki karşı konulmaz kötülük ikinci kez yenildi insan uzun sürmedi utancı gözyaşıyla yönetilen ülkeler kurdu başta birkaç kişiyken demir ve baruttan ve hırs denen o en katı elementten imparatorluklara dönüştüler ellerinde geveze kılıçlar koşturdu tarih boyunca anlamın cellatları yükseldi yukarıya tanrıyı öper gibi içinde duygu olmayan bayraklar düşünceye sıkılan yasal mermiler o bayraklar için ölenler sonra ölülerin isimleri verildi sokaklara mezarlık kokusuyla doldu sokaklar din kadar tapınıldı yüce kan çok sonra fark edildi üstünlüğün kan değil merhamet olduğu göğü kaplayan şeyin krallık değil geçicilik olduğu mürekkebi hiç bitmez tarihin sesi kısılmaz ne isterse onu yazdı tarih ne isterse onu yazar tarih yaşlılık kanatlarını çırpıp kırışmış yüzüne kondu insanın kafasında mevsim sonu şapkası tükenmek üzereydi organları ağlıyordu boşluğa bakarak ayrılacağı için dünyadan yaşamın gizine biraz daha tutunmak için değil biraz daha hırs için ağlıyordu yine de durmadı insan çiçek hikâyeleri anlatıcılarının katliamcısı oldu uçtu kötülüğün gümüş kanatlarıyla ovadan ovaya ihbar etti hep düş kurmaya adanmış birkaç iyiyi durmadı insan sayısız bina kurdu şehirlerin içinde tınnnn! diye metalik bir ses yükseldi yukarıya tanrıyı öper gibi öpücük: perdenin arkasındaki sevimli banknot! sayısız kerhane kurdu insanların içinde sayısız makam odası sayısız kan, sayısız çölden oda sayısız yenilgi kurşunkalemle çizilmiş bir kapıydı bizim olan tek şey o kapıdan giriyorum içeri her gün sen ortalığa saçılmış başıboş harflerle sarılmayı onaran mektuplar yazıyorsun saatlerce sarılıyoruz o mektuplara saatlerce o büyük aldatmacanın dışında kalıyoruz |
ve masumiyetten zulme, savaştan barışa, sevgiden nefrete uzanan bir yelpazede insanlığın farklı yönlerini ele alan ne güzel bir çalışma.
Sarılmanın, sanatla ve güzellikle özdeşleştirilmesi dikkat çekici.
Bu, sevginin ve sanatın yıkıcı güçlere karşı bir panzehir olabileceğini gösteriyor aslında.
insanlığın şiirle sorgulanan geçmişi..
Yağmurun ve gökkuşağının yokluğu, dünyanın karanlık ve umutsuz bir yer olduğu gerçeği.
Papatya ölüleri ve irin akan kanallar, savaşın ve şiddetin yarattığı yıkım.
Sokaklara çiçek isimleri verilmesi, insanlığın karanlık geçmişini unutmaya çalıştığını gösteriyor. Fakat gözyaşıyla yönetilen ülkeler ve demirden ve baruttan imparatorluklar, insanlığın hırsının ve vahşetinin hala devam ettiğini gösteriyor.
Bir umut ışığı yok mudur?
Tarihin mürekkebi asla bitmeyecek ve her zaman gerçeği yazacak.
Yaşlılık ve ölüm kaçınılmaz, ama yine de insanlığın iyilik için mücadele etmesi gerekiyor.
"kurşunkalemle çizilmiş bir kapı"
işte bizim umudumuzun işte bize ait olan kirlenmemiş sevginin tek adresi.
Mektuplar aracılığıyla sarılmak ve şiir yazmak, bu umudu ve sevgiyi yaşatmanın yegane anahtarı.
''
sayısız bina kurdu şehirlerin içinde
tınnnn! diye
metalik bir ses yükseldi yukarıya tanrıyı öper gibi
öpücük: perdenin arkasındaki sevimli banknot!
sayısız kerhane kurdu insanların içinde
sayısız makam odası
sayısız kan, sayısız çölden oda
sayısız yenilgi
''
''ve adam tek başına oturdu.
Hüzne boğulmuş bir halde.
Bütün hayvanlar etrafında toplandı ve dediler ki:
“Seni böyle üzgün görmek hoşumuza gitmiyor.
Bizden her ne dilersen, gerçek olacak.”
Adam dedi ki: “Daha iyi görmek istiyorum.”
Akbaba dedi ki: “Benim görme gücümü alacaksın.”
Adam dedi ki: “Güçlü olmak istiyorum.”
Jaguar dedi ki: “Benim gibi güçlü olacaksın.”
Sonra adam dedi ki: “Yeryüzünün sırlarını bilmek istiyorum”.
Yılan yanıt verdi: “Ben sana gösteririm”.
Ve tek tek bütün hayvanlara sıra geldi.
Onların verebilecekleri tüm yetenekleri kazanınca adam gitti.
Baykuş, diğer hayvanlara dedi ki:
“Artık insan çok şey biliyor ve birçok şey yapabilir”.
Aniden korktuğumu hissettim. Geyik dedi ki:
“İnsan, istediklerine kavuştu. Artık kederi son bulacak.”
Ancak baykuş söyle yanıtladı: “Hayır. O insanda bir delik gördüm.
Asla doyuramayacağı bir açlık kadar derin.
Onu hüzünlendiren ve fazlasını istemesini sağlayan şey de bu.
Durmadan almayı sürdürecek. Ta ki Dünya şöyle diyene kadar:
Daha fazla vermeyeceğim ve verecek bir şeyim kalmadı.“
Bu şiir hem üzdü hem de düşündürdü. İnsanlığın geçmişte yaptığı hataları ve hala yapmaya devam ettiği hataları görmek üzücüydü. Fakat şiirin sonundaki umut mesajı beni biraz olsun rahatlattı. Sevginin ve sanatın gücüne inanıyoruz.
Elbet bir gün değimini de beraberinde getirecek umuduyla,
En içten tebrikler.