BURKULMUŞ İMGELERyeryüzü ateşten erimişti gün az önce ölmüştü ışığın vedası demişlerdi buna ve ağaçlar ve gövdelerindeki kuşlar külden yapılmış böceklerin hafızası çakılların sesinden ürken atların kaçışı buradan hiç ayrılmayan temmuz kavrayışın yükü başlamıştı zihnime ustalıkla uzanmıştı yıkanmış düşünceler sonsuzluk diye bir sözcük girdi araya sen de oradaydın, kimsesizliğin de “sonsuzluğun sonu yok, yürü yürü bitmiyor” diye yazıyordu yenilgiler defterinde defteri kimse görmemişti bizden başka kim yazmıştı bunları bilmiyorduk yüksek sesle okumuştuk son sayfayı: “gökyüzünün de sonu yok, gökyüzünün çöllerinde uçuşan şeyler tanrının tozları değil varlığın kıyılarını döven bulanık müzik” bir bıçak sürüsü kesti önümüzü sesimiz kısıldı susmalar denizinde birbirine sarılan iki yaprağın düşüşüydük kovulduk üzüm tarlalarıyla ünlü o şehirden kalplerimizin gözünü bağlayıp iki ayrı trene bindirdiler köksüzlüğe yollanmıştık önce on altı yaşındaydım, seni ilk öptüğümde dudakların yağmurdandı sonra bir baktım kırk beş kapıyı çaldı bilmiyordum nasıl yatıştırabileceğimi bu hüznü hüzün bir zaman birimiydi hüzün kavrayışın en ağır yüküydü karanlık fırtınası kötülük akan dereler ışığın aldırmazlığı duygu körlüğü aynı anda ilerliyorlar kölelerden yapılmış bir ülkeye gururla asılmış camlara ezilişin bayrağı ve sokakları emen kayıtsızlık bunlar oldu hep yokluğunda bazı insanların yüzünde yanıklar var çağın yağında kavrulmaktan hep iyileşmeyi öyle uzak bir yere götürmüşlerdi ki yürü yürü bitmiyor sonsuzluk gibi yorulup çekildim düşten olgunlaşmış incirlerin yüksek dallardan dökülüşü gibi dökülüp durdu gün boyu gölge ölüleri her şey üşüdü anlamın mağarasından denizini kaybetmiş bir martının peşinden gittim çağrılar topladım hançerlenmiş şehirlerden dağıttım onları çığlık pazarlarında ulaşsın diye kalplerinin gözü bağlanmışlara sana benzeyen bir kadına rastladım asırlar sonra onun gözlerini dinledim gözlerinin anlattıklarını ip izleriyle dolu boynundan dökülen ses tanecikleri bir çamurluk oluşturdu toprakla buluştuğunda çift anlamlı kelimelerle doldu çamurluğun içi başka bir yaşamı fısıldadı koşuşturan otlar yaban çiçekleri ve dağ kokusu ve renk taşıyan arılar suyun taşa cevabıydı bu dokunmak istedim iyileşmenin çağrısına aniden çıkarıldım listeden aniden çıkarıldım listeden bu burkulmuş imgeler yüzünden on altı yaşındaydım, beni ilk öptüğünde dudaklarım balçıktandı ateşten erimişti yüzüm sonra birden kırk beş yaş gelip yanıma oturdu geç kaldığımı söyledi yeni bir düş edinmek için bütün o götürülmek için bekleyen trenler denizini kaybeden martılar düşülmek için hazırlanmış uçurumlar gerçekliğin kıyılarını döven yolculuklarmış |
*** BURKULMUŞ İMGELER *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı, içtenlikle KUTLUYORUM...