SONSUZLUK VE ZEYNO’NUN BİLİNÇALTI(Zeyno bu yüzyılın neresindedir, bilmiyorum Onu kaybettim bu kalpsiz yüzyılın içerisinde Ama eminim ki ayaklarını suya sarkıtıyordur şu anda Bu onun için sonsuzluk kadar güzeldir) bunlar yazıyordu çocukluğundan gelen ve henüz düş hakkı kullanılmayan bir mektupta “anlar ve sonsuzluk” tan bahsediyoruz o sırada Zeyno, Zeyno’nun elleri ve ben anlar sonsuzluğun parçacıklarıdır diyorum veya sonsuzluktan düşen parçacıklardır yeniden eline alıyor mektubu, kokluyor “bir de” diyor Zeyno, bir de; sonsuzluk bir şiirin içinde koşan ölümsüz atlardır sonra gözleri doluyor ve ağlamaya başlıyor birden çünkü hatırlayış ırmağından geçiyoruz bir salın üstünde anımsamıştı kendisinden söz edildiğini uzak şiirlerin birinde “kim bilir hangi yüzyılda ayaklarını suya sarkıtıp yıldızları izliyordur şu an” diye yazılmıştı son dizelerde öyle yazılmıştı ve kaybolmuştu yüzü o gün uğramamışlardı Zeyno’ya yüz ifadesi işçileri ve atlar öyle çok koşmuşlardı ki ah o ruhsatsız atlar, anlamın hızlı koşucuları! insanın içine yağmur yağıyor böyle olunca gelip yanımıza oturuyor tanrı taklidi yapan zaman zaman; o kirli kumaş yıkandıkça daha çok kirlenen kuşatılmış sokakların arasından geçiyor ırmak biz sulardan sesler toplayan o salın üstündeyiz; Zeyno, Zeyno’nun bilinçaltı ve ben farkında değil, ayakları ve kalbi suya değiyor az sonra eskimiş evlere götürüyor bizi ırmak pencerede bir kadın begonvillerle konuşuyor hemen dibinde yaşlı bir çocuk duvara dayanmış kadın çocuktan yarım asır büyük hem kadına bakıyor hem de duvara dayanmış ben yosunlarla kaplı bir kayaya dayanmaktayım Zeyno sırtımda taşıdığım bıçak izlerine dayanmakta bütün bunlar gerçek bir hikâyeye dayanmaktadır bütün bunlar, ah! hikâyenin başkenti olmalı avuçlarımızda taşıdığımız şu ütopya bütün bunlar sevgi diyorum Zeyno’ya önce gülümsüyor sonra mektubu elinden fırlatıp; ya onlarınki diyor, onlarınki ne! öfkeleniyor, öfke yakışıyor ona kapıları kırıp; postalları, kar maskeleri ve silahlarıyla girmişlerdi içeri bir baba bağırmıştı: kızımı öldürdü! kızımı öldürdü, kızımı öldürdü! kızımı öldürdü! herkes gördü ama kimse görmedi kızları katledilen babalar artık bağırmaktan yapılmıştır kızın saçlarında son bakışa yüklenmiş bir hoş çakal ve kısa cümleler kurmak için kullanılan çiçekler uçuşuyordu (Lütfen galoş giyer misiniz?) (Dilek, ölüm, katiller ve galoş) öldürmek! buydu onlarınki sonra şuydu: kin ve nefretin saltanatı! insan kavramını parçalayacak bir güce sahip oldukları için tanrıya şükredenlerdir onlar Zeyno’nun göğsüne ağrı giriyor “hatırlamaktan” sulara karışıp giden mektubun arkasından bakıyor sonsuzluğa karışıp giden sesleri ıslanmış mektubun kim bilir hangi yüzyılda zaman bükücü bir şair karşılayacaktır onu |
güzel bir şiirle karşılaşmanın mutluluğunu tarif edemem şuan
çok şeyler yazabilir insan bu şiirin hikayesine ama ben büyüsünü bozmak istemem.
teşekkürler ve çokça tebrikler.