ITIR’A ANLATIYORUM BÜTÜN BUNLARI BEN(Düşlere çok borçlandım son birkaç bin yıl nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum bütün (ger) çeklerim karşılıksız çıkıyor sonunda kapıma ücra memurları gelecek ve hiçbir şeyimi alıp götürecekler) yukarıdaki beş dize hiç çıkmadı hayatımdan dördüncü dizedeki şu ücra memurları var ya onlar da hiç ayrılmadılar kapımdan ölü taklidi yapıyorum geldiklerinde üstüme basıp geçiyorlar acımasızca paslanmış evler, ıssızlık sürüleri yol üzerinde sıralanmış laf değirmenleri sözcük davulcuları, bellek gardiyanları saz çalanları tutuklayan suçlular sahneden inmek bilmeyen politik fuhuş çığlıklara sırtını dönen piyonlar ayakları kırıldığı için yerinden kalkamayan vicdan hüzün öyle hızlı koşuyor ki, yetişemiyorum Itır’a anlatıyorum bütün bunları ben elleriyle yüzümdeki öfkeyi siliyor sonra gülümsüyor, saçlarını düzeltiyor melodiler dökülüyor saçlarından Itır benim evim geçen gün bana dudaklarını göndermiş bir mektupla öp diyor, öyle öp ki uçurum tadında olsun tutku birkaç şehir uzaktan seviyorum onu caddeye iniyorum az sonra hani şu kusursuz illüzyonlarla donatılmış büyük cadde bazı sakıncalı şiirlerde adı sıkça geçen duygusuz kalabalığın içinde birbirine değmeden yürüyen bir Itır’ı olmayan insanlara bakıp bakıp üzülüyorum üzülme diyor basın açıklaması yapan bir karanfil gibi aşk yüzünden yakılacaklar listesinde isimleri yok onların |
Bazı ateşler iyi ki yansındı; yoksa bir demir nasıl çelik olacaktı.
Selamlar, saygılar.