Ax ve Sardunya
Avuçlarında k(an)/Parmaklarında gül
Ben sardunyayım oysa ... Apak düşlerin sevdalısı olmayı bıraktığımdan beri Gecenin aysız bir vaktiyim Kursağıma çöken Kokuşmuş duyguların mumladığı Dingin kelimelerle oynamayı hiç öğrenemedim ki Heybesine erinç devşiren iki düş yolcusuyuz Ax,eksik cümlem Ceplerimi korkularla doldurduğum bir vakitti Kalem rızkını ararken anne göğüslerinden Kırmızı’nın dişlerinde Kaçıncı celsede olacaktı mısraların Inanmıştım Kıyamazdım Bir öksüzlük daha görmesin Onca söz cümbüşünün arasında Etek dolusu hüzünlerimizi sunduk karanlığa Ki ezeli yalnızlığımıza ezber edemediğimiz yüzler gelip geçti içinden Hatırlatma! Hakikat tek kurşunluk Ona sıkılan bir armağan olarak aldım ellerini Pencerene bak Mor sardunyalar ektim Anne izlerinden hoşnut toprağına Envai çeşit acının toynakları gezinir üstünde Altında haz Bu yüzden bahar dalları Düşte şıvgınlarını verir bize demet demet Bil ki Uzun yolculuğumuzda Şarapla degil Bakışlarımızı yaladığımız sarhoşlukla eğleşiriz Sabah ışıkları düşerken Sülüklü Han’a Kadim tahta kapıyı gıcırdatan eller sunar kahveyi Sürgülenir mekan dudaklarımıza Elanın kahverenginin etrafında pergel gibi dönmesine Bahçeye sadık kedi gözleri şahit olur Ne tuhaf Günah evirip çeviremez ruhumuzu Yalan dolansız oturduğumuz avluda Ax,gecemin kıvırcık pürçeği Kıyıya vuran tüm sahnelere dönüyorum sırtımı Kedimi,şiirlerimi,şalımı,yastığımı Kırkıma alâmet"Fragmanları" Şehrin kimliğime kestiği sanılan ağrımı,sızımı Tövbenin tuzuna bastığım ne varsa Yükleyip kanatlarıma göçüyorum Kum kırlangıçlarıyla Kale ve boynuna sevda dolanmış nehrin avuçlarındaki cennete Hevsel’e konuyorum Köprünün on gözünde coşkun Dicle Peygamberler,azizler,havariler dokunmuş kıyısına Bizim gibi Yalnızlığını, geçmişin yorgunluğunu Nil gibi bereket taşır kutsal topraklara Ağzında hayırsız bir çığlık Yanık yürekler bunlar pürçeğim Küllerini aşılar Kırklar Dağı’nın eteklerinde Tozlaşan gelinciklere Anaç bir rüzgâr tutar şehrin kalbini Biz birbirimizi ... |
( Epiküre noldu kız)