Safkan lanetBen yaralı lahzaların ipini zamandan söktüğümde Ağzıma konan kuşların kanatları dökülecek Aklımın ormanlarında pervasızca dolaşan insanların omuzlarına Düşünce çöplüğümde başlarına gelen felaketin kıvrımlarında kaybolacaklar Sessiz ve bir o kadar da hızlıca Her birinin ruhunu Mesih karşılayacak Arafın görkemli kapısında Her birinin kirpiklerinden düşecek aşk Bakmaya bir mecal kaldıkları günah defterleri üzerine Onlar suçlarını biliyor üzülme! Soluduğum sevişmelerin kurak topraklarında arsızca yaşadılar Yalnızlığın kemirdiği parmak uçlarımdan hoyratça beslenirken Hamd etmeleri gerektiğini hiç düşünmediler Bırak cehennem ihtişamını kussun gözbebeklerine Her ne kadar sura üflemiş olsa da Cebrail Düş fanuslarında saklanılan fırtınalar Mecnunun soğuyan bedeninde henüz Kopmaya cesaret edemeyecek İşte o vakit sen Kibirimden inşa ettiğim sırça sarayda ara beni Gözlerimin boşluğuna gark oluyorken Cüssesiz elemler topluluğu Kekeme mezheplerde sorgulanıp köreltilecek Aciz fıtratımın balçıklı güneşi Son dileğim olacak muhakkak! “Kalem lekeleriyle kirlenmemiş kefenimi kutsasın Cüzzamlı seslerin lanetlenmiş ilahisinde yankılanan Tanrı” Sonra bırak bedenimi karıncalar taşısın toprağa Katran karası tırnaklarıyla gömsün beni Eteklerinde husumet sallandıran ucubeler Ay’ın rahmine düşürülen sabahlarda doğsun Kimsesizliğin sancısı Seyreltilmiş beklentiler peydah olsun kalbimin üç damarıma Sessizliğin fahişesi soyunup Özenle gizlediğim uçurumdan atladığında Ve ben bileyim ki Tek yanağındaki gamzede bağı bozulan mutluluğun tohumları Kaburgalarımın içinde yanan ateşte yeniden yeşerecek... |