Sonsuzluğun lanetlenmiş renkleriGünahıyla doğmuş bir geyşa kendini ne kadar saklayabilir ki Rahibe cübbesinin altında? -io- I- Mumlar yakılsın azap kuşlarının kanatları altında inleyen gecelerde Sol yanına yatırılıp tütsülenmiş bedenlerde kopsun kül rüzgarının kıyameti Kemikleri sızlasın sadakatin Yabancı tenlerin gergefinde Hoyratça sevilen gözyaşları taçlandırılsın Sabah ışıklarının salt yakıcılığında Kim inkar edebilir ki Tutsak bir bakirenin bileğinde taşıdığı saf şehveti Saçları ılık suyun sonsuzluğunda çözülmüşse? Zamana söylediğim şarkıların nasihati fayda etmemişse Avuç içlerimdeki yangının öfkesine Hangi şeffaf duygular dindirebilir artık bedenimin açlığını Bu denli istekle uyanmışken hiçliğe Söyle Cezalandırabilecek misin beni? En azılı meleklerin ruhlarıyla oynadığım küçük oyunlarda Biraz daha günyüzüne çıkarttıysam içimdeki arzuları Ve biraz daha aralayıp dudaklarımı her yangın sonrası Nefes ritimlerimde hiç acımadan tükettiysem seni Ve sonrasında Duvarlarımı boyadığım pişmanlığın kızıllığında Kendimi yokluğuna hediye etmişsem? II- Sen kutsal yağmurların sunağında Büyük bir sabırla sana gelmemi bekleyen Tanrı Duyuyor musun? Nar bahçelerinin hırçın kırmızılığında kaybedilmiş masumiyetler çağırıyor bizi Ve asırlardır pusuya yatmış karanlığının Gölgemde can bulma vaktini muştuluyor cüretkar delfi kahinleri Evet! İnançsızların kirlettiği cennet hazırlandı çamurdan hayatlarınıza Gri mutluluklar yağacak bundan sonra üzerinize Ve yalandan yoksun Ve gerçekten varolan sevişmelerle karışacaksınız Yaktığınız ateşlere Diyor gözleri günahla yıkanmış sahtekarlar Gökkuşağının altında sonsuzluğun düğmelerini çözen varlık Hadi artık bırak Parmak uçlarımızın kadife sarhoşluğunda yürümeye çalışan Sırtlarındaki nevrotik sancı yüklü insanları Daha ne kadar seyirci kalabilirsin bu açık meydan okumama? Ve yeniden Mumlar yakılsın beyaz çarşafların yol gösterdiği zifiri gecelerde Ve milad denilsin Kör tutkuların gözünün açıldığı bu büyük savaşa.. |
Kalemin önünde saygıyla eğiliyiorum...