Göç Otogarı
Güz sancısı bir dalma bizimkisi
Silinip gidecekken aynanın ilk ezberinden Bir gitmeyi beceremiyoruz buradan Ölüm de var ama aklımızın yaprak düşmesi gibi Tarifesine bir ömür biçerken zaman İlkel bir açlığı da terkisine koymuş varlık İnsan bir özlemin hüznüne türkü yakıp durur Gidiş çizdiği tuvallerinde hep bir bekleyiş bulmacası Gazete kupürlerinden akıp giden bir tarihin eskimesi insan Emekli bir sona doğru soldurduğu bir mevsimin duvarları yüzü Yetim bırakacağı bir koku sinmişken toprağına Anasız bir rahmin beklediği düşlerinde bulut izi bir veda ile Boşluktan heykel yaptığını anlatırken bir sarmaşığın ruhuna Çekip götürdükleri bir mahzenin son vitriniyken dünya Ölüm bir satıştayken sonsuzlukla kandırılmış bir gençliğin hastalığı Bir bedelin ödenirken düğümlenir ağzımızdan satın aldıklarımız İnanmayın kehanetine ölümsüzlüğün, güneşin erimesine bakın Batarken bir dağın avuçlarına doğru Bir varoluşsal yontmanın serabındayken sizden öncekileri kavrayıp Bedeninden un ufak eden bir bezenmişlik ayrılık Serçelerin ötemediği akşam üzere beklenmeyen bir esinti Öte diyarlarından bir mektup okurken vurur bir kesinti Kırılan kanatlıların özgürlüğüne tırpan vuran bir Azrail rüzgarı Herkesin valizsiz bindiği yalnızlar rıhtımında bekliyor göç otogarı… |