Baharınla erir miydi dağlarım
Bir gün şiirden çıksak seninle
Farklı dünyalar kervanında Soğuk topraklı çiçekler gibi Aynı semtin sakinlerinden adımız Bacası kömür öksürüğü dumanlı olan Mahalle aralarında yalınayak çocukların Top koşturduğu İhtiyar ninelerin istasyon pencereli Bakışmaları arasında Kıvırcık saçlı geçsen sen Elinde kimsenin anlamadığı yüzyıllık kitaplar Bense çarşı Pazar eden okumalarımla görsem seni Veyahut otobüste karşılaşsak Sabahın körü ekmek kavgalı kalabalıklarca Okul yolunda gözleri balköpüğü renkli Senle Kara kömür sürmeli kaşlarınca ben Radyo ise tanıdık eski düzen En bilinmedik zamanlarda dolaşırken Seksenlerin ekmek kuyruğunda Sabrın etekleri tutuşturması kadar Ellerimiz üşümeli Ayaklarımız feri kesilircesine bitkin Arkada servi boylu nefes nefese bir kız Bende ise sonsuzluk özlemi Bitmesin bu sıra der gibi Ya da bir kursta Sıramız arka arkaya Cadde arasında Hiç bilemedin adres sorarken Ne bileyim o kadar çok türevleri var ki Görmek isterdim avuçlarını Ve okumak gözlerinin en derin mısralarını Belki bir kitapçı da İkimizde ilişirken Zarifoğlu’ndan işaret çocuklarına… Ya da bir bayram sabahında Vapur tenhalığında İstanbul zarafetinde Saçının gezginliği deniz rüzgârlarının nazıyken Bense titreyen derinliğimle Böyle ne yapardık İlk göz göze gelmemiz de Baharınla eritir miydin karlı dağlarımı… |
Kalemin susmasın
_____________________________Selamlar