Buz ve AteşZamanı yalnızlığın zarif elleriyle kırbaçlatıyorum Beklediğim araf inliyor şimşeklerin şiddetinden Kibrime sunuyorum cennetin tüm kapılarını Girmiyorum… Terazimin sağ tarafında bir avuç şefkatle Susuyorum… Ruhlarımızı dikenli kutularda saklarken masum değiliz sevgili Tanrım! Dilimi nüktedanlığıma değdirip tekrar konuşmaya başlıyorum Say ki diyorum bu göğün göğsüne saplanmış bir vahiy Notaları kirlenmiş çıgan şarkılarla ıslanan sevinçler Sadece Kirkenin tatlı sesinde yeşeren kabuslarda masum olabilen zebaniler tanıyorum Ve sen Elini açıp kısır bir döngü gösteriyorsun Kumları yalanlar olan çölde kaybolmuş birkaç zavallı kavim Evet diyorum Evet Renkli cinnetleriyle dans eden insanlar arasında kaybolmayı becerebildiğimiz sürece şanslıyız Evet sınıyorum seni sevgili Tanrım! Sen ki Okunmuş ateş bahçelerimin anahtarını İpeksi düşlerinde saklayansın İnancımın kadim gövdesini kemirirken Ucube zevkler Eğil ve yatacağın toprağı tenimde öp! Ağustos muydu? Tinin sırlı tarihinde anlatılan Şubat buzullarının kapısına dayanan ateşin doğduğu Eğrelti otları okşarken bedenimi Rüzgarın ayak bileğimdeki mührü Telaşsız öpmesini anlatan hikayenin en zehirli vakti Beklemek miydi? Yaşlanmayan nefeslerimizi terbiye edeceğimiz isyanların gözbebeklerinde Secdeye kapanıp Dudaklarımıza kadeh dolusu küfürler dolduracağımız lanet Orontes de girerken ilk günahımızın suyuna Çoktan biliyorduk doyumsuz zaaflarımızın vaadlerinin büyüklüğünü Bu yüzden Bel çukuruma kılıcından damlayan kanı sil Ve aklını Ve ruhunu Ve kalbini inkar et! |
Beklediğim araf inliyor şimşeklerin şiddetinden
Kibrime sunuyorum cennetin tüm kapılarını
Girmiyorum…
Terazimin sağ tarafında bir avuç şefkatle
Susuyorum…
Boşver, yalancı cennetin kapılarına aldırma,
ister kibrine sun, ister sabrına
Terazinin sağ tarafından sefkat eksik olmasın..!