Ahrar / KayboluşGöz çukurlarında ecel kökleri yerleşmiş kırlangıçlar Yaşam nefesi sönmüş bahçede İnsafsızca çalan çanların gerdanında geceyi kutsamamalı Bilakis kabiliyet yoksunu fırkalar dokunmadan ölüme Bir sonraki aşka minimal köprüler kurulmalı Bayım! Kurdelası açılmamış sözler kıstas alınacaksa parmakucu kıvrımlarıma Buruşuk sesleri meczubun kulağına bırakın cüceler üflesin Ben köse kalmış umutların boynundaki Ahrar Siz gayya dehlizlerinde selametsiz tutsak Başucu sancılarının melodisiyle Kum tanelerinin zamanla kusursuz dansı korkuturken Boşluğun zifafındaki kontesleri El yordamıyla dokundukları isli duvarlarıyla kaplı labirentten kim kurtaracak? Unutmanın eşiğine gelip Başınızdaki düşünce çöplüğünü devşirirken anılar Soykırıma uğrayan rüyalarımın her birinin adına karanlığınıza Bir kabusun mumunu yakacağım Ve ben Geçmişteki imanınıza el basarak soruyorum ki Merhum tebessümü cürüm yeri olan Saadetsizlikten kuruyan gözlerinin önüne serilen kimsesiz mutluluğa La diyen bedevinin Nazından medet umup nazarına sığınan sevgili Bin dirhem hainlik çölünde ayıplarınızla kaybolmuşsanız Bunun vebali kimin? Tasviri zor tablolardaki kelime israflarından utanarak diyorum ki Siz alengirli aşkların Tanrısı! Yalan meyvesinin çürümüş tadıyla yaşamaya mecbur bedenin taşıyıcısı Çaresizliğin tahtında yeşeren sarmaşığın zehri kaparken dudaklarımı Ebedi figanımı kulağınıza iliştirirsem namerdim! |
Var-oluş sancılarıyla yazdığı besbelli bir şair var karşımızda. Felsefî bir damardan akıtıyor şiirini. Buna karşın, filozofluk taslamıyor. Kazısını şiir topoğrafyasında yaptığının derinlerden farkında. Ayrıca, hiç üsttenci değil, tepeden bakmıyor, küçümsemiyor hiçbir şeyi. Bu da onun şiirsel serencamına bambaşka bir otantiklik ve zarâfet katıyor.
Şiirinin bahtı açık.
Şimdilik burada kalsın. İlerde tekrar yazarım belki.