Sığ sancıların ahengiEnse kökümde her daim ölümü sorgulamaya nazır divittar Saçlarımı kesip bırakırken feleğin sunağına Bana geçmiş hayatımın herhangi bir istasyonunda bıraktığım Silik silüetleri hatırlat bir vakit Son nefesim tuvalimdeki son darbe olacaksa eğer Anılarımın hepsi avucumda olmalı Musanın asasından doğan binbir hezimeti sayıklıyorken dilim Renk tonlarımın arasından sızıyorken gökkuşağı Ve tehlikeli zamanlarındayken hayatın Rüşdünü ispatlasın artık ayrılık Bana ve benden önceki asırlara Mahrem rüyalar henüz gitmemişken gözümden Hastalıklı vedalar yıldırım nezaketiyle düşsün kamelyama Sonra Talihsizliğin mavi boncuklarını taşısın ebabiller pencere önüme Ve bileyim ki Kışımın ocağı sönmeden ayazının yüzünde Aşka aç kalmış sitemlerin kuru hıçkırıklarını Mesken tutan renkli düşler müzikali yıkılacak cennetimin kapısına Soruyorum sana Nasihat isitifli ambarlar talan edilmeden hemen önce Yüzük parmağından sıyrılıp düşen sözün hikmetine ne oldu? Neden hangi yöne baksam sitemin gölgedeki figüranları oynaşıyor Safran sarısı bileklerimin üstünde -Cevap sus orucunu bozacaksa konuşma Yazık olmasın gecenin koynundan çaldığımız ipeksi ihanetlere- Eski alışkanlıkların üstüne biriktiriyorum yenilerini şimdilerde Temelleri kendine bile şaşıran eylemlerimin sonucu sallantıda olan Alışkanlıklara ekliyorum sevaplarımı Aklımın makamındaki huzurda siyaha boyandı doğu Ama hala kader çizgisi sıratımda hiçliğimin kayboluşlarından esirgeyen sensin! |