3
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
1229
Okunma

Ben yaralı lahzaların ipini zamandan söktüğümde
Ağzıma konan kuşların kanatları dökülecek
Aklımın ormanlarında pervasızca dolaşan insanların omuzlarına
Düşünce çöplüğümde başlarına gelen felaketin kıvrımlarında kaybolacaklar
Sessiz ve bir o kadar da hızlıca
Her birinin ruhunu Mesih karşılayacak
Arafın görkemli kapısında
Her birinin kirpiklerinden düşecek aşk
Bakmaya bir mecal kaldıkları günah defterleri üzerine
Onlar suçlarını biliyor üzülme!
Soluduğum sevişmelerin kurak topraklarında arsızca yaşadılar
Yalnızlığın kemirdiği parmak uçlarımdan hoyratça beslenirken
Hamd etmeleri gerektiğini hiç düşünmediler
Bırak cehennem ihtişamını kussun gözbebeklerine
Her ne kadar sura üflemiş olsa da Cebrail
Düş fanuslarında saklanılan fırtınalar
Mecnunun soğuyan bedeninde henüz
Kopmaya cesaret edemeyecek
İşte o vakit sen
Kibirimden inşa ettiğim sırça sarayda ara beni
Gözlerimin boşluğuna gark oluyorken
Cüssesiz elemler topluluğu
Kekeme mezheplerde sorgulanıp köreltilecek
Aciz fıtratımın balçıklı güneşi
Son dileğim olacak muhakkak!
“Kalem lekeleriyle kirlenmemiş kefenimi kutsasın
Cüzzamlı seslerin lanetlenmiş ilahisinde yankılanan Tanrı”
Sonra bırak bedenimi karıncalar taşısın toprağa
Katran karası tırnaklarıyla gömsün beni
Eteklerinde husumet sallandıran ucubeler
Ay’ın rahmine düşürülen sabahlarda doğsun
Kimsesizliğin sancısı
Seyreltilmiş beklentiler peydah olsun kalbimin üç damarıma
Sessizliğin fahişesi soyunup
Özenle gizlediğim uçurumdan atladığında
Ve ben bileyim ki
Tek yanağındaki gamzede bağı bozulan mutluluğun tohumları
Kaburgalarımın içinde yanan ateşte yeniden yeşerecek...
5.0
100% (9)