Çıplak Kral Kör Toplum
Bir varmış bir yokmuş, bir memlekette,
Kral çıplakmış ama fark eden yokmuş; Halktan biri çıkıyor, "Efendim, çıplaksınız!" dediğinde, Başına gelmeyen sorun kalmamış... Kral bir gün sarayında yaşarken, "Benim halkım ne kadar da mutlu," diye mırıldanırken, Ama dışarıda fısıldar halk kendi arasında, "Bu kral açık ama söyleyemeyiz, sonunda ne olur belli olmaz!" Kralın tahtı da, altınla bezenmiş, Halk diz çökmüş, suskun, susturulmuş. "Efendimiz, elbiseniz ne kadar zarif!" der biri, Diğeri ekler, "Renkleri sanki gökyüzü gibi!" Halkın arasında bir çocuk var, Masumiyetiyle konuşuyor aldırmadan, "Anne" der, "kral neden çıplak geziyor? Neden herkes yalan söylüyor, anlayamıyorum." Anne bakar, korkulu gözlerle, "Sus yavrum" der, "duymasınlar bizi bir yerde." Çünkü krala doğruyu söylemek cesaret ister, Ama kral bunu bilmez, sadece şatafat bekler... Kral bakar aynaya, görmez gerçeği, "Görkemli elbisem, işte herkesin hayranlığı", der kendine, Oysa ayna bile utanır, kralın çıplaklığından, Ama susar, çünkü aynanın bile sözü ondan saklanmıştır... Halk ise bir tiyatro oyunu sergiler, Her biri oyuncu, rollerinde mahir. "Kralımız ne kadar zeki, ne kadar değişik," Ama içlerinden biri bile inanmaz bu kelimeye... Bir gün o çocuk dayanamayıp bağırır, "Kral çıplak! Bunu göremiyor musun, ey ahali!" Herkes sesiz ve sükut, kimsenin ne diyeceğini bilmez, Ama gözleriyle kralı süzer, sessizlik bozulmaz... Kral kızar, "Kim bu edepsiz çocuk? Benim yaşıma dil uzatacak kadar cesur mu?" Halk önce güler, sonra susar, Çünkü bilmek başka, söylemek başkadır... Kral danışmanını çağırır, "Bu halk neden sessiz? Benim elbisem ne kadar güzel, herkes bilir." Danışman eğilir, ama içinden güler yüzle, "Efendim" "elbisen hikmetle bezenmiş, herkes sever." Bir âlim gelir, saray kapısında durur, "Kralım, izninizle birkaç sözüm var" diye buyurur. "Elbiseniz, halkın ruhunun aynası, Ama o ayna, gerçeği yansıtır mı, işte asıl soru bu." Kral güler yüzle, "Âlim, sen de mi beni kıskanırsın? Benim görkemim, seni de mi korkutur bu kışın?" Âlim susar, sonra öğrenirler, "Kralım, görkem değil, halkın sessizliği korkutur..." Halk bir aynadır, ama kirle kaplanmış, Her bir yüz, doğrularla kalabalıktan yorulmuş. Bir çocuk sesi çıkınca, Herkes bir hakikati duyar, ama sonra unutur... Halk kralı sever gibi yapar, Ama sevgi korkuya karışır, saf olmaz. "Biz kralı yüceltiriz" der ağızlar, Oysa kalpler sessiz, diller kilitli kalır... Kral bir gün halkına döner, "Doğruyu söyleyebilirsiniz, beni gerçekten seviyor musunuz?" Halk susar, gözlerini bir araya getiren döner, Kimse doğruyu söylemeye cesaret edemez... Âlim yaklaşır ve der ki: "Kralım, bir halk, Krallığından korkarsa, O halk sevgiyi unutmuştur, bu bir hakikattir. Ama bir halk, krallığını sevmekten korkmuyorsa, İşte o zaman siz gerçek bir hükümdarsınızdır..." Kral düşünür, ama ne kadar düşünürse, O kadar karışır ki zihni, çünkü gerçekle yüzleşmek zor gelir. "Belki de" der kendi kendine, "Ben elbisemi kaybettim, ama gururumla örtündüm, Oysa halkım gerçeği benden sakladı, Ve ben, onların sessizliğini gerçek zannettim..." O çocuk günümüzde sokakta oynuyor, "Bakın, kral çıplak!" diye bağırır durur; Halk gülmeye başlar, Ve bir çığlık gibi yayılan o hakikat, Kralın tahtını sarsar, sarayı çökertir... Ama kral da insan, sonunda anlar ki, "Ben de çıplaktım, halkım da, hepimiz aldanmışız." Ve o gün bir ders geride kalır: "Doğruyu söylemek cesaret ister, Ama doğruyu göstermek, cesaretin de ötesinde bir erdemdir." Ey halk, unutma! Bir kral açıksa, ama halk bunu bilmiyorsa, Asıl çıplak olan sensin, ey millet. Ve ey kral, unutma! Eğer sesin seni gösteriyorsa söylemekten korkuyorlarsa, Asıl yalnız olan sensin, ey hükümdar... Körlük, sessizlik ve korku arasında, Hakikatin sesi, bir çocuğun nefesiyle gelir. Ve o nefesler, en güçlü tahtı bile sarsar, Çünkü hakikat, hiçbir perdeyle saklanmaz... Bahadır Hataylı/08.09.2024/Namazgah/İST |