Okuduğunuz şiir 21.8.2024 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Menteşe Yorgunluğu
suyun ucundan tut Teo birazdan babam kalkacak yüreğimden abdest almak için...
çok ileri gittiğim söyleniyor korkunç atları geçtiğim hatta evrenin mevsimsel boşluklarını bile hatta yüzünüzün kuzeye bakan görünmez uçurumlarını sözcükleri eğip büken dilinizin ölümcül kemiklerini ve hatta kurak kalbinizin çöllerini bile geçtiğim ardıma bile bakmadığım doğrudur bilinsin istiyorum bu dünyababamın yalınayak varamadığı bir yer bu dünyababamın yorgun düştüğü ve dimdik öldüğü gürültüler yumağı gerisi bolca teferruat döngüsü gerisi bıyıkları buz tutmuş bir fotoğraf karesi...
çocukluğumun en güzel oyuncağıydı ellerim onlarla çok ileri giderdim ne yoksa onu var eder ve var olan ne varsa ceplerimde saklardım, babam hariç dağları dağlara yaslar, güz kokulu yağmurlar sağardım bir duvar arkası olurdu ellerim bana kendimin kendisini arayıp durduğu bir saklambaç köşesi hatta bazı geceler avucumda babamın korkusu tanrıya sarılır öyle uyurdum gelmeyeceğini bildiğim bu evin duvarları neden sabır taşından örüldüğünü o vakit anladım o vakit anladım avluda karayemiş ağacına yaslanmış anıların -babam gibi ölümsüz olduğunu milyon yıldır ellerimde biriktirdiğim bu his bu rutubetli sayıklama nöbetleri dal aksanlı sesimin kırıldığı o ağaç ağacın içindeki ormanda kaybolan benim suyun içinde bir havan, havanda durmadan dövülen benim annemin gül diye kokladığı ellerimin yumruğa dönüşmeden önceydi şimdi dişlerimde hep aynı kapı gıcırtısı sanki zamanı aralıyor iki deli biri babam diğeri ellerim...
çok ileride anlayacağım erken bildiklerinin yorgunudur insan, diyenle kelimeleri ipe dizmek korkakların işidir, diyenin aynı kişi olduğunu küçükken, hayretle menteşeleri izlerdim minicik ellerinin koca kapıyı nasılda taşıdığını tıpkı minicik ruhumun kocaman bir yaşamı ve bilmediklerini sırtladığı gibi aslında insan hep kendine yorgundur kendi kapısına, kendi ellerine, kendi kalbine, kendi bildiğine hoş geldin dediklerine, güle güle deme yorgunu yine de hunharca sevmişiz içimizdeki ağacın dallarını kimin kırdığına aldırmadan aldırmadan, kanatlarımızdaki kırlangıçları kimin vurduğuna aldırmadan, şairlerin kelimelerin içlerinde koşturdukları yalancı atlara hep bir postacı olayım istedim kendime dünyadan iyi haberler getireyim -belki küçüklüğümden bir mektup...
insan çok ileri gidince anlıyormuş içindeki kapının menteşeleri, babasının elleri olduğunu...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Menteşe Yorgunluğu şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Menteşe Yorgunluğu şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Evet şairler bir bakıma postacı sayılırlar, mektup gibi şiirleri yazarlar ama pulsuz zarfı elinin altında tutmak, postaya vermekten daha kıymetlidir onlar için...
Mektup gibi bir şiir, hele ki baba da nüfuz etmişse içine buram buram, okumasan da olur, gözlerini yum yanında uyu gitsin...
Diyorum çünkü, bu şiirlerin vedası da zordur bilirim.
"pulsuz zarfı elinin altında tutmak, postaya vermekten daha kıymetlidir onlar için..." ne güzel yakalamışsınız bu hissiyatı yorum zaten şiirin aynası olmuş çok teşekkür ediyorum değerli şair her daim kattığın değerler için hürmetle ..
ne kadar güzel dediniz "Bazı kapılar insanın kendisine sürgülü Açılmıyor" maalesef herkes kendi sürgüsüne müptela çok teşekkür ediyorum değerli ziyaretiniz ve yorum için hürmetle
'suyun ucundan tut Teo birazdan babam kalkacak yüreğimden abdest almak için...' Baştan aşağı kalite kokan, duygu yüklü bir şiiri bir kaç kere okudum kaleminizden. Kıymetli şairi tebrik eder sıhhat ve afiyet dilerim.
Şiiri çok sevdim. Parçalayıp hücre hücre ayıklamak istiyor bir yanım; bir yanımda ‘söz verdin bu gece ağlamayacaksın, yatıp uyuyacaksın. Dün ve önceki gün yeterince zırladın.’ Şiiri okuma diyor yüreğim dinlemiyor iç sesim tekrar tekrar oku diyor.
Baba dağ, anne yakan kor; babamla dağım, annemle ışığım gitti. Derin bir baba eksikliği ve acı gördüm şiirde, ilk başta Teo, Teokrasi’nin geldiği köken Yunanca da Tanrı demek… Teo iç ses olarak düşünülebilir ama abdest işin içine girince iç sesten ziyada başka bir vurgu var…
Yine analiz etme hastalığım başladı sanki kıt aklım yetecekmiş gibi…
Finale değinip bitirelim
‘’insan çok ileri gidince anlıyormuş içindeki kapının menteşeleri, babasının elleri olduğunu...’’
İnsan çok ilerde anlıyor babanın kapıyı hem açan hem kapatan menteşe olduğunu. Zira baba kapıyı kapatır çirkinliğe, güzelliğe ise açar…
sürçü lisanımız affola en güzel ve doğrusunu şair bilir… Yüreğinize sağlık.
Ayrılık avlumuzun kapısını gıcırdatmamıştı daha Nar ağacımızın meyvesini yerken Rengi kederi anımsatmıyordu hiçbirimize Gözlerimi arayan bir babam vardı pencerede Ellerimi tırmalayan bir kedim Gün boyu süründüğü ayaklarımı İstemezdi gece Sırtını yaslardı göğsüme Yaslanmak Ömrüme biçilen Tanrı cezası
Babam şefkati uyutuyor toprak altında Ben hala kazıyorum sevgili Abdulkadir Bir sizi okudum bir kendi şiirimi Sarıldım sıkıca şiire Tebriğimi bırakayım Selam ile...
İçimiz içimize yara biz bize dağ Ateşi körükleyen nefesimiz Kendi kuyularımız kuytularımız O kuyularda yüzlerce biz varız Çocukta biziz hüznü taze Hüznün genide biz Ellerimiz doğurgan bir toprak Ve gömen yine bilinmizi
Şiir dağdı , uslanmaz yaralar doğurdu . Gözlerim çok körlük gördü ki duydu da kalbi sağırları; ellerim ahh şu ellerim söküp atacaktı körlüğünü ve sağırlığını dünyanın menteşe yorgunluğu gelip oturmasaydı döşüne...
Az kalsın kaçıracaktım
Nefis olmuş kardeşim
Kaleminize ömrünüze bereket
Selamlar Çay diyarından