Kırk Yılda Birkelime haznemde tükense de acıyı tarif ettiğim kelimeler acısını şişeyle değil şiirle bölüşenlerdenim ben yazdıkça… acımı azaltıyor ya da çoğaltıyor muyum bilemesem de yazmayı, içmeye tercih edip bıçağın keskin tarafında uyuyanlardanım lanetli bir kavim gibi taşlasa da beni ebabil kılığında akbabalar dört kitabın dördünde günah olanı günahsız sevenlerden aşkı zemzem bilip yayan yapıldak, çöle yürüyenlerdenim bir b/ela göz için… Azrail’in repertuarından ölüm beğenip Hayber’de, Hz Ali surlarda, Ulubatlı Hasan Çanakkale’de, Seyit onbaşı olup yalın yürek savaşanlardanım vurgun yemekten korkmayan bıçkın süngerciler gibi dalıp aşkın en derinine nefes bile almayanlardan içinde kum fırtınaları eskise de sevdasına toz kondurmayıp rakıya meze olanlardanım yarasını annesinden saklayan çocuklar gibi köşe bucak sakladım sevdamı dile sakız edip, kimselere çiğnetmedim rüzgarın fısıltısını bile ispiyon sayanlardanım ateşten bir hamaylı gibi boynuma asılı kaldı sevdam kırk yılda bir bulduğunu kırk yılda bile u n u t m a y a n l a r d a n ı m |
Gördün mü bak ikinci satır da bilemiyorsun..
Üçüncü satır dokunmuş acının kabuğuna ama düşürmeye kıyamıyor... Acısı bile kıymetlidir sevene...
Dördüncü satır vazgeçilemecek bir aşk bu, savaşsa savaş ölümse ölüm umut hep var diyor...
Beşinci satır Sensin yüzgörümlüğüm helalim, olmayışına bile vardır diye kadeh kaldırırım aynada ki düşüme...
Vakit dar şair anca bukadar
Çok güzeldi saygımla