OĞUZ KAĞAN DESTANI (KARA-24)Akşam olmuştu yine,başladık her zamanki gibi sohbete. Döndük dolaştık ,yine geldi konu mitlere. Bağdaş kurdu koltuğunda,bir sigara yaktı Kara, Derin bir nefes çekip,başladı anlatmaya; "Türk’ün soyu bir çınarın kökleri kadar derin. Soyumuz sopumuz uludur,bu gurur senin. Zaferlerle yoğrulmuş, yüce bir sevdadır vatan. Türk’ün destanında, birlikte yürür bu nesil, her an. Oğuz Türklerinin atasıdır Oğuz Kağan, Ben anlatayım,sen de dinle o zaman. Parlayan yıldızların altında, efsanevi bir hikaye başlamaktadır Türk’ün zaferiyle dolu, büyük bir serüven anlatılacaktır. Yukarıda Kök Tengri aşağıda Yer Tanrıçası Etügen egemendir. Orta Asya’da Türkler, ,mutluluk ve huzur içindedir. Türk Boyları tanrıların yakarır; bir lider, bir hakan istenir. Dualar yankılanır ulaşır Kök Tengriye, gökyüzünde kabul edilir. Ay Tanrıçası Ay Kağan hamile kalır, babası Kanatlı Tanrı Kayra’dır. Türk boyları için, gökyüzü kadar mavi bir düşün başlangıcıdır. Anasından bir kere süt emer, sonra konuşur ,bu çocuğa Oğuz adı verilir, Çiğ et, aş ve şarap ister Oğuz yedi günlükken, yiğit biri olacağı bellidir. Oğuz, büyür, güçlenir, namı tüm illere yayılır. At sürülerini güder ve çok mahir bir avcıdır. Büyük bir orman vardır Türklerin yurdunda, Bir gün büyük bir gergedan danadır buraya. Vahşi bir canavar gibidir, atlara insanlara saldırır. Korkusuz Oğuz ,yayını, kılıcını ,kargısını kuşanır. Bir geyik avlar öncesinde, onu bir ağaca bağlar, Sabah döndüğüne, bulamaz bulmaz gergedanın aldığını anlar. Sonra büyük bir ayı avlar, bağlar yine ağaca, Ertesi sabah, ayıyı da bulamaz, yem olmuştur gergedana. Üçünce gün kendisi bekler aynı yerde, kılıcı elinde, Gecenin bir yarısı canavar gelir, saldırır hırs ile. Uzun sürmez mücadele , Oğuzun kılıcı parlar ayın altında, Başı gövdesinden ayrılır, inmiştir canavarın boynuna Oğuz canavarın başını obasına götürür gururla, Bu zaferle huzur geri dönmüştür Türk boylarına. Namına nam kattı Oğuz, Kağan diye anılmaya başladı, Kuvvetine ve yiğitliğine biat etti ,Türk boyları. Bir gün Oğuz Kağan, gökyüzüne baktı, Tanrı’ya yalvardı, Gök karardı önce, sonra bir ışık parladı ,her yer aydınlandı. Bir kız belirdi sonra ,güneşten daha parlak, aydan daha aydınlıktı, Oğuz Kağan aşık oldu bu kıza, toy kurdu evlendi barklandı. Üç oğlu doğar, Gün, Ay ve Yıldız isimleriyle, Türk’ün gücü, kudreti, doğanın sonsuz güzellikleriyle. Günler sonra avlanırken, bir göl kenarında kızla karşılaşmış, Aşık olmuş Türk’ün lideri ,kızın güzelliği göğe meydan okurmuş, Üç oğlu daha doğar, Gök, Dağ ve Deniz, adı verilir bunlara da, Türk’ün soyu büyür, kudreti artar, dağılacaktır kıtalara. Oğuz Kağan tüm beyleri çağırır ,bir toy kurar, kırk masa, kırk sıra, Türk boylarını bir sancak altına davet eder, titrer tüm dünya. Toydan sonra dört bir yana elçiler yollamış. “Ben Uygur Kapanıyım” diye haykırmış. “Emirlerime boyun eğeni dost bilirim, kucaklarım, Bana ,direneni düşman sayar ,savaş açarım.” Altun Kağan yanında durmuş, gümüşleri, altınları sunmuş. Biat etmiş, vergi vermiş, Oğuz’la dost olmuş. Urum Kağan varmış solda, inatçı ve kibirliymiş. Oğuz’un isteğini reddetmiş, liderliği hakkı bilmiş. Oğuz Kağan öfkelendi, bayrağını açtı, Askerleriyle birlikte Urum’a doğru yola çıktı. Kırk gün kırk gece sonra, Buz Dağı’nın eteğine vardı, Ordu çadırı kurdurdu, gazap ateşi Urum’u yakacaktı. Güneş doğarken, çadırı aydınlattı bir ışık, gök tüylü, gök yeleli bir kurt belirdi, "Sen Urum’a doğru yürümek istiyorsun, Ben senin önünde yürüyeceğim," dedi. Oğuz Kağan çadırını toplattı, Ordusuyla birlikte izledi büyük kurdu. İdil Müren Denizi kenarında, Kara Dağın eteğinde durdu. Savaşa tutuştu Urum Han ile Oğuz Kağan , Urum Han, halkını bıraktı kaçtı savaş meydanından. Çetin oldu savaş, yer ve deniz kana bulandı, Oğuz Kağan, artık Urum halkının da kağanıydı. Büyük kağanı ,karşıladı Uruz Bey’in yeğeni, Özür diledi altınlar sundu ,ona biat etti. Oğuz Kağan affetti, yiğidin sözlerini sevdi, Bu gence Saklap adını verdi, bey ilan etti. İtil Irmağı kıyısına vardılar ,büyük bir ırmaktı burası, Sordu Oğuz Kağan, nasıl geçeceklerdi burayı. Uluğ Ordu Bey adında zeki ve yiğit bir bey vardı, Ağaçları kesti sal yaptı, ordu karşı kıyıya vardı. Oğuz Kağan memnundu ”Sen buraların beyi ol” dedi, Bu yiğide Kıpçak Bey ismini verdi. Geçtiler ırmağı, zaferle döndüler evlerine, Oğuz Kağan’ın adı yaşatacaktı efsanelerde. Gök Tüylü ve Gök Yeleli Kurt yine göründü kağana, Kurt yol gösterdi, yine rehberlik etti Oğuz’a. Oğuz Kağan’ın atı yolda kaçtı Buz Dağı’na girdi, Korkusuz bir bey, dokuz gün sonra atı bulup getirdi. Soğuktan vücudu bembeyazdı ,karla kaplıydı, Oğuz Kağan bu cengavere, Karluk Bey adını taktı. Bir süre daha gidildi, gök tüylü, gök yeleli kurt durdu, Verimsiz çorak bir yerdi, burası Çürçet yurduydu. Çürçet Kağanı’da, baş eğmez Oğuz Kağan’a, Çarpışırlar öldürür rakibini, başını keser kılıçla. Çürçet halkı da katılır böylece büyük kağana, Oğuz’un zafer şanını, sancağını taşıdı rüzgarlarla. Nice yurtlar edinmiş Oğuz Kağan ,yayılmış hızla, Düşmanına korku salmış, güven vermiş dostuna. O zamanlar Oğuz Kağan’ın Uluğ Türk diye bir danışmanı varmış, Ak sakal, ak saç, bilgeymiş, sözlerine çok rağbet edilirmiş. Bir rüya görmüş Ulu Türk, bir gün; altın yay parlıyormuş, Doğudan batıya kadar ,bu yay uzanıyormuş. Üç gümüş ok süzülüyormuş kuzeyden güneye , Rüyasını anlatmış Kağan’a, büyük bir sevinçle. "Kağanım," demiş, "Tanrı’dan gelen bu işareti gördüm, Umarım gerçek olur, bu hayal bize ömür getirir ,budur sana öğüdüm.” Oğuz Kağan Ulu Türk’ün sözüne inandı, gülümsedi, Yiğit evlatlarını çağırdı, avlanmaları için gönderdi. Büyük oğulları altın bir yay bulup geri döndüler, Üçe böldü yayı Oğuz Kağan ,verilmişti müjdeler. Küçük oğulları geri geldiler, gümüş bir okla, Üçe böldü okları Oğuz Kağan, verdi onlara gururla. Büyük oğullarına Bozoklar adını verdi, Küçük oğullarına Üçoklar dedi. Böylece paylaştırdı toprakları çocukları arasında, Türk milleti Oğuzların izinden ilerledi aydınlık yarınlara. |
Var ol üstadım.
Selam ve saygılar.
Ne mutlu Türküm diyene.