UNUTMANIN FELSEFESİGökyüzü bir taş gibi düşer bazen avuçlarımıza. Binlerce yıldızı cebimizde gezdiririz. Her biri birer yaradır aslında , adlarını hiç bilmediğimiz. Kaç kere sevdik ki? Kaç kere bir el, diğer elden düşerken, unuttuk zamanı? Sözler birer köprüydü aramızda, ama her köprüde bir hüzün, bir unutuluş saklıydı. Bir şehir geçiyor aklımdan, adını bilmediğim bir rüzgâr eşlik ediyor, bir sokak lambasının titrek ışığına. Bir gölgeyim artık ben de. Yüzüm, ellerim ve bütün hatıralarım, zamansız bir çiçek gibi soluyor. Ama ne gam. Göğün sesi hâlâ duyuluyor uzaktan. Bir fısıltı gibi: "Devam et, unutulacak zaten her şey bir gün." “U-nu-tu-la-cak” Ne kadar da basit söyleniyor değil mi? Ve unutuyoruz işte, bile isteye. Çünkü sevmek de bir unutma biçimidir aslında. Şimdi bir kuş uçuyor üstümüzden, kanatlarında hep aynı ezgi: Hayat, hem seni bulduğum bir duraktı, hem de seni kaybettiğim bir rüya. |