ESKİZ’gittiğine inandır beni dön dersem namerdim ’ herkes bir yaraya bakıp dururken ben o kentlerin ölü kuşlarına ağladım acıdan düştüm hayatın içine toy bir yalnızlığı hüzne bulayan uzak iklimlerden geliyor idim sevmek kalmış aklımın izbelerinde sevilmekse büyük yanılgı Babil’in keşfinden çok önceydi Üsküdar’a uzanan bu trajedi köhne bir otel odası tek tanığıdır ucundan tuttuğum dalgakıranların omuz başımda papirüslerin işkencesidir eski kapılar ardında devrilen taşlar ya da boşlukta sallanan sözler gibisinden yarına izi kalmayacaksa aşka benzetmek mi gerek acı içinde kıvranan bir öyküyü tüm gerçeklerin yansımasıdır terminal kapısına saklamak bir gemiyi kocaman bir yalanın aynasıdır çerçeveye gizlenmiş anıların siyah beyaz gülüşü saçların her uzadığında burnuna değen alınganlığın bakar yalnızlığa sonra yine alışmak gerekir kapkara teniyle sırıtan asi bir resmin susuşuna nasıl itiraf ederim düştüğüm yerleri dizlerimde hala acısı düğümleniyorken nasıl derim örtün üstüme silinsin bu kara yazı bir aşkın kucağında gözyaşı büyütürken kolay olmuyor ihtimaller ardına saklamak bir düşü gökten ayrıldıkça güneşe küsüyor insan baharı özleyen bir kış gününde eriyorum yeniden tuzla buz gibi nerede kalmıştı hangi göçük saklamıştı şeffaf bir masalın masum çocuğunu Allah’ım tersine dönsün zaman bir ömürde bin kez öldüm ben |
yazım hataları var farkında mısınız.
"tüm gerçeklerin yansımadır terminal kapısına saklamak bir gemiyi"
"aşka benzet mi gerek acı içinde kıvranan bir öyküyü" bu cümleler gibi mesela, ben anlayamadım
sevgiler