BUUD’ ko beni yunayım iki gözüm hala aynı ricayla akşamın darındayım ’ yak dediğinde yanarsa bildiğimiz gemiler akıp gitmekten öte bir dalganın sarhoşuyuzdur doğrulsak yerle gök arasında sıkışan çarpıntıda kalırız bir de dönmüşsek sırtımızı gerçeğe şâhikada devrilmiştir yelkenler kendin kadar beyaz bir gölün susuşundasın farz et uyandığında kora dönecek yıldızların gözyaşı bir akşam buğusunda solarken neş’esi güneşin öylesi esmere çalıyor ya buğday tenin yandığın sahrada bir mahşerden başkaca nedir dokunduğun yalnız bir obanın yörük kızıdır bozkırın en nadide ürkekliğidir ya da müsamere günlerinden kalanlar gibi kırılan beraberliğimizin temiz kalbidir desem ki bir kesikten sızıyor kayboluşun aynı şehrin rüzgârında harlanır mı nefesimiz aşka mezar kazıldığında duyulur mu ölenlerin hıçkırığı başka baharlara gülümseyen çiçekler gibi yarası sağ olmanın ölümsüzlüğünde saklı sevinç nâralarını susturanların dilemmâsı soluksuz kaldığında çürüyor ya toprak en çok da ebediyet örtüsüne büründüğünde boş kalan yanlarımız o yüzden hep bir aydınlığa koşmalı bu akşamlar |