Gece Vahiyleriİçim buruluyor, nokta. Gönlüm, virgül, uzak yakın fark etmiyor, acıyor. Savruluyor gördüğü kasırgalarda Zihnim; üşüyenlerin üşüdüğü gibi üşüyor. Akıyor gözyaşlarım tanımadığı insanlar için. Kimi yalandan da olsa ağlıyorum. Veremiyorum kimseye onu mutlu edecek olanı Çocuğu sevindirecek yaşlıyı tebessüm ettirecek Olgunları anlayışla karşılayarak Bir küfür göndersem Tanrıya. Üzülüyor kimileri haddi olmasa da Başlıyor Tanrıyı savunmaya. Durduk yerde keyfimi kaçırıyor. Eşek gibi anırmıyoruz ya ! İnsanı savun desem, insanı kırka bölüyor. Din diyor, kitap diyor, doğu batı kuzey güney diyor. Tanrıyı savun desem, bir lafazanlık bir çal çenelik Ne aptallığım kalıyor ne ahmaklığım kutsallarında. Alıp başımı bir depremde bir binanın altına atıyorum. Duyuyorum molozların arasından gelen sesleri. Ulaşamıyorum sele kapılmış bir aileye. Şimşek çarpmışlara kol kanat gerebilsem şimşek çarpmadan... Boğulanlara bir ip atabilseydim oysa; Yorulmazdım diyorum… Çok yoruldum başkanlardan reislerden kurumlardan gazete ve televizyonlardan Devletler oyun oynayarak halkını güdüyor. Nabzına göre şerbet veriyor istihbarat kuruluşları İki uçağı fırlatıp iki binaya. Başka bir coğrafyaya bomba yağdırıyor. İki tankı sürüp meydana Hem devletin hem milletin içinden geçiyor. Teistler çok yordu beni. Deistleri korkutmuşlar. Agnostiklere hakaret etmişler. Ateistleri asmışlar çoktan kutsallarıyla. Sonra da kalkıp aşk sevgi barış diyorlar ya; Vahşi inançlarını ibadetleriyle örtmeye çalışsalar da, Örtülmüyor tarihin bağrına saplanmış kanlı kılıçları. Sonra kullanıyor bunları mal mülk toprak sahipleri. Şirketler bunlardan geçiniyor. Veriyorlar reklamları göz önüne. Tutturmuşlar cennet cehennem. Burada yaşıyorum ben cehennemi. Ötedeki Cennetin millete ne faydası varsa demeye kalmadan; Kendi aynalarım kendi yakınlarım bile kaş çatıyor bana Kendi özüm bile yadırgıyor artık Sussam iyiyim, anlatsam kahır doluyorum, anlasana. Kendimi kandırmayı da pek seviyorum çünkü; Gidilmeyecek diyarları gözlüyorum internetten. Çölleri, deryaları, ormanları, ovaları, canlıları, uzayı... Yıldızları tekmeleyesim geliyor her an. Ne çok anlatmışlar gökyüzünü! Yeryüzünü, gökten geldi diyerek yağmalayan benim sanki. Çok değişmişim, öyle deniyor. Çok çok ölmüşüm oysa; Öldürmüş beni bir toplum bir millet bir ulus bir devlet Hatta sevdiklerim sevenlerim bile ! Parçalamış dünyayı üç beş para babası Harem anası, kibir budalası, ölümlü. Anlayamıyorum, elektrik alamadığım sözleri. Duyamıyorum kimi yeni doğmuş bebekleri. Yeni ölenlerin yakınlarının acıları oturuyor içime. Kovuyorum böyle olunca da yanımdan her şeyi. Siktirin gidin diyorum gökten gelenlere. Işıklara, meteorlara, füzelere, sert hava koşullarına... Uzanıp toprağın üzerine kıyameti bekliyorum. At nallarının altındayım şimdi, çiğneniyorum. Fil ayaklarıyla üzerimden geçiyor ordular. Tank paletleriyle parçalanıyor kafatasım. Bağırsaklarım fırlıyor bedenimden. İç organlarım dağılıyor her cephede. Ben artık büyük insanları anlayamıyorum. Tutturmuşlar bir peygamber bir şeyh bir şah Yedirmişler o lider bunu yaptı, bu lider şunu söyledi... O kahramandı, bu cengaverdi, şu güçlüydü, bu ünlüydü. Vahişe bir dünyanın hikayesini anlatıyorlar durmadan. Oysa ben yorgunluk nedir bilmezdim. Çok öldürüyorum kendimi artık. Komediye sarıyorum yaprak dolmasını Kabak tatlısıyla bilim kurguya yer ayırtıp Maceralara atılıyorum çizgi insanlarla. Ne ressamı anlayabiliyorum, ne yazarı ne ozanı ve şairi... Ne senaristleri beğeniyorum ne de herhangi bir spor takımını. Bıraktım insanı. Biliyorum bir gün Tanrıyla Allahla her kimse işte onunla karşılaşacağım. O an orada bulunanlar şahitlik edecek. Şeytanın ve meleklerin cisimlerinden bir türlü yemeği yapıp Yanında bir kase yoğurdu, az ötedeki soğanla Elma ayva portakal şalgamı... Fırlatacağım yaratıcıya yaratıcılara Göreceksiniz o gün efsane olacağım. On beş bin yıl sonra bulacaklar tabletlerimi. Ahşap doğramalarımdaki çelik vidalardan Çözecekler bütün yaşadıklarımı. Bana da bir kahraman deyip Yazacaklar kendi kafalarından eski yeni tüm hayatımı. |