Ekinoks Yalnızlığı
I.
Yine kırmızı bir geceye uyanır gibi yalnızlığımız Kırsallıktan öteye geçiyor Modern umutsuzluklar Ve kaybolup giden haşmetli tanrılar Sanırım bu öyle güzel bir yokluk Dikine büyümüş kuyruklarda Siyah saçlarını rüzgara savur Ellerinde göreceğim dipsiz kuyuları Şehlanın altında yatan mutluluk Yüzünü resife dönmüş kayıp balıklar Pasiflora arar gibiyiz kırmızı gecelerde Hiç susmak bilmeyen bu kuşlar Bileklerimden akan kan İnadına atan nabzım Tanrım her şey ne kadar soğuk Tıpkı yalnızlık gibi. II. Gözlüğünü indirip taburesine oturan yaşlı jonglör Dilek kuyusuna bırakılan gözü pek umutlar Kadim destanların baş kahramanı iblisler Sensizliği anlatmaya gücüm yetmiyor Kahrolası Fransızlar! Yüzüstü uyurmuş bütün kuşlar Soğuk yatağıma düşen bu sosyopat his Akşam saatine kadar gözlerini kapama Olur olmadık kırmızı yanlızlıklar kimsesizdir Kitap arasına gömdüğüm meşhur sevdam Yokuşlara yakışmayan gizli sözleşmeler Tarihe adını yazmış usturuplu yalnızlıklar Boşa geçen zamanlarımız var Şimdi sen yalnızlıkları yenip gelmelisin Bahçeler adına güller açmalı Güvercinler salarsın karanlık kafeslerden III. Nasıl da geçti önümüzden Zaman yorgun tayların ayak sesi Biraz yılgın, biraz bitkin Tam anlamıyla yalnız, zaman Sanatsal meşrutiyet Yerini kimselerin bilmediği yalnızlığa bırakıyor Beyrut’a düşen tablo, Bana seni anımsatıyor. Ekinoks başımı döndürüyor bu yalnızlıklardan Hançerlerini çıkarıp saplıyor engebesiz hatıralara Uzak ellerin yorgun ütopyamın kapıları Başımı ellerimin arasına saklar Mavi gökyüzüne bulaşmış kırmızı geceyi izlerim Yabana atılmayacak politikacı Yokluğundan intihar eden simitçiler Burjuvaların okyanuslara diz çöktüren akımları Nietzsche’nin yalnızlığı, filoları ağlatır. Saklı adalara gömülen sandık Yolumuzu süsleyen sinirli eşkiya Güneşe yenilen sahte altın broşlar Sensizliği anlatmaya gücüm yetmiyor. |