Dağ Papatyası
sevgilim! uzak dostum
ne kadar yakınız ölüme bir bardak suyun yarısı yatağının kenarında iki zeytinli gözlerin ve geriye kalan her şey ne kadar uzağız mutlu olmaya. sen dağlardan kopmuş begonya! adın kulağımda ince bir türkü şarkı söylerken sesin inceliyor odanın duvarlarında bir düzine fotoğraf bunların hepsi kalbim acıyor. çıkıp gitmeler, gelip gitmeler her anı ölümün çukurunda yazılmış şiirlere gebe uzaklar sensin uzaklar senin. soğuk gülüşünle girdin geceme odayı doldurdun saat daha erken, gitme! balmumundan kalbim olasılıksız geri dönüşler ve benim evsizliğimle yeşeren papatyalar koşulsuzsun! sevdasın! başında bir buket papatya öylece yanıyor kalbim kamalar batıyor gövdeme dilindeki son yudum su yaşamak dersinde orucumu bozmaz günışığı değdiğinde yanaklarındaki benekler gövdeme batan kamalara denk bambaşka cam kenarında tekrarlıyorum adını hissettim! gökyüzünden üç bulut ısmarladık kendimize çekirdekli simit ve biraz peynir inanılmazlıkla örtüşen küçük boyalarla büyük portreler çiziyorum çiziyorsun çiziyoruz mutluluk! ne kadar yakınsa geç kalıyoruz sevmeye. |
o kadar sağlam başladı ki, şöyle bi oturdum koltuğuma ama son dizelere kadar aynı sağlamlıkta gitmedi
o essiz, özgün imgelerinize ne oldu...