Kaburgası Kırık Seneler
I.
Biz buradaydık seninle Gökyüzünün sonunda Üç tramvay ve begonya Begonya, ses Bende herkes var diyen kızın ağlak inlemesi Dahası İki denizin ortasında deniz ile Dağınık, renksiz eski bir tiyatro Üstelik seviyorsa bir de ışıl ışıl güneşi Kulağınızdaki sesi açın; Eylül’ün gelişi Çok eski bir haberci Veli Bey ile tanıştık saat 19:17 Otobüsler ile iç içeyim Kalabalığım, tenhasına düşene dek 19:22 Gün soluyor, begonya batıyor Korkuyorum gözlerimi sensiz ve başka şehirde açmaya II. Bir semt esnafının asimetrik rüyasında Kasalar boyu istifler ve demir kepenk Hatta hiç uçmamış balon Kandili sönmüş sayısız mavi Yol kenarındaki meraklı kalabalığın sebebi Sesi Doğumu yağmurlu bir güne denk gelen Yıllar yılı esnerken kaburgası kırılan, neyi Ve neyle Bulamıyorum kendimi. Gidelim! Sahra Çölü’nde heykellere Gözleri yanmış bir kaktüs Yani sesini duyduğumda kabaran göğsüm Ve hayret! uykusuzluktan gözlerim siyahken Böyle yaşıyor içimde, neyle Yaşarsak epey yaşarız seninle. III. Pencerelerimiz şaşkın Perdeler ölümün kanlı sesi Yeniden çalıyor kapının zili Hey, hey! Orada başladı gökyüzü İki noktanın sonsuzlukta buluşması irrasyonel Güle oynaya bulduk birbirimizi Yedi çiçek koymuşlar sekiz ayrı saksıya Şuraya kedisiz şuraya kedili Ellerinin güzel pembeliği Ondan mı? İşittim Konuşur gibi yeni alıcısıyla Gün-güne gebe Tek yemekle akşam etti, ne yapsın Kapıdaki boynuzlu yılan... yaşama yetişeyazmak Gün erkek oldu Gün senin oldu. IV. Şurayı götürün dedim onlara Cizre’de ölüm sofrasında Haziran’ı ezdik, çok oldu Oldu. Düşlerin aynasında ayçiçeği tarlası O zaman anlatırım dedim onlara Kapı önümün niye savrulduğunu Anlatırım: Devlet bekâsında nice kavga etmek Kabalarım senin avuçlarında Dudağının bir köşesine gizlemiştim. Oradan diline Kurcalama. Bulunacak bir şey yok Sen ağrıyan başın, ben unutulmuş gülüşümle Özenle buldum kendimi Özenle buldum seni Yerleştirdim saksıya yedisinden sekizine Begonyalar da kokar, Unutmayacağım. |
saygılar