Taşralarda Yalnızlık
I.
Taşrada doğan o yalnızlık sonesi Başka şehirlerde ölçtüm Günden güne Günden günü. Bir çıkmazı boğdum Doğu’da kan ile Susarak anlatıyorum öleyazmalarımı. Sen elleri kolları Öylece bağlamış gibi yüzyıllık zindanlarda Bulutları ateşe verir gibi Ellerinde yaşamak telaşı. Şimdi bir ölümü tanıştıracağım sizlerle İki bin küsurler ve Sürüyle kan kokusu Mevsimlerden hep sonbahardı taşralarda O yalnızlık korkusu. II. Gözünde buluşarak kuşlar Ölecek veya uçacak Hangisini sevda renginde bir maviye Boynumda bir borçla Sahici hüzünlere sattım Unutuyorum bir bakıma güneşin batışını Altın saatler Yüzü yamuluyor inceden inceye Öteberi nar duası Karıştırıyorum hep Seni bulmak ile bulmamak Yağıyorsa kar Doğu’dan Akşamları örter gibi su Çekilir evlerine karanlık uykudan gelen ölümler Binlerce begonya konuşur Binlerce sevda aritmetiği Sabah değilim Akşam olmaya hazır değilim Olsa olsa bir haberciyim güneş ile ay arasında Günlerden günlere Özlemekten ölmeye III. Şu altından rengin Bambaşka bir zamanın örtüsünde Yalnızlaşan kavak ağaçlarına elbise mi Tanıyorum her şeyi, Aruzlu sert hüzünlerdi Sessizliği okuyor dudakların Dur! Konuşamıyorsak ağlaşalım seninle İkarus nar bahçesinde öleyazsın Seninle aydınlanacak gökyüzü Sanırım bir giz yatıyor Gözlerinin derinlerinde Enlem ve boylamlarda çarpışan özgürlük arbedesi Gene de Çakralarıma ve taşrama Kazınmaktan da öte bir yalnızlık öyküsü Hırslı bir gülüşle Keskin bıçakların adını taşıyacak bulunamazlığın Uykusunda uyanacak güneş ile Uzun soluklu ölüm. |
dediği gibi sevgili Gülten Akın ın, ben de bu çağı hiç sevmedim
şiirin bu dizeyi çağrıştırdı bana.
Elimizde şiirimizden başka silahımız yok maalesef
selam ile