Kasım Günlüğü II
I.
Gördüm, yaşıyorum bütün hüzünleri Kentimi bir sensizlik kaplıyor Yol ortasında umarsız bir kedi. Şimdi buradan geçeceksin - ki yollarına begonyalar iliştireceğim - Ve bütün kediler biliyor Sensizlik, bir ölüm gibi. Ankara’da gömmüştük hüzünleri Bahçemize bir top düşmüştü Top: ateşimsi hüzün elçisi Kaçtık ardımıza bakmadan kaçtık bu kentten Çıkıp gitmiştik oysa ki Yolumu kesen günaşırı bu sensizlik ordusu Sanki beni hiç tanımıyormuş gibi Hüzünlerimizle kaç tane kilise kapanmıyor ki Pekala, ben bu sensizlikle fazla yaşayamam. Hüzünlere sofra kurmak adına Yağmurla birlikte yağmıştık sensiz bütün sokaklara Şimdi tanıyorum ipe sapa gelmez Tütüncü Mehmet’i II. Birlikte tütünler yakıyoruz kimi iyi kimi kötü Senin gözlerin, Afrika’dan Antartika’ya yol oluyor Yeniyor bütün hasretleri. Kasım’da, -adından hallice- Hüzün kokluyoruz tütünlerimizden. Şimdi çık gel Milenka Olmazsa yalanlar söyle kendine Çık gel yenelim bütün hiçlikleri. - Tütüncü Mehmet! - Buyurun efendi - Sen iyisindir, pekala. Tütünlerin? - Tütünlerim hiçlikten yetişir, bir hüznü tutuşturur gibi - Öyleyse sen bir Antartika yaratıyorsun dumanlarla - Pek tabi efendi (Bu sensizliğin ölümsüzlüğünü bilirim Gözlerinden dökülen yaşları tanırım Kaşlarını arşa kaldırdığında mutluluklar bezensin Sen, yeni bir çağın başlangıcı gibisin.) III. Küllüğümüz ağzına kadar doludur bu sensiz şehirde Gidişin, yetiştirme yurdunun kapanışı ehemmiyetinde Yürüyüşünde saklı meyve bahçeleri gördüm Sen birden çok mutluluk için sebepsin. Uzaktan sevmenin verdiği sevinç için Gözlerini kaçırışın, soğuk ellerini saklayışın Bunlar ve hepsi için teşekkür ederim Yeniyorsun içimdeki bütün hasretleri. Ben ve Tütüncü Mehmet, Gördük ve yaşıyoruz bütün hüzünleri Tütünler yakıyoruz Kasım’da savrulan yapraklara Arap Baharı’ndan yarım kalan özgürlükler aşkına Gördük ve yaşıyoruz Sensiz karanlıklar içindeki büyük geceyi. (Kasım’da gösterime giren tiyatro gibi Senin gidişinin bir adı olmalıydı Milenka Geriye ne kalır ki Seni seviyorum, tıpkı Beyrut’u sevdiğim gibi.) |