ÖYLE ÇOK BÜYÜTÜLMEYECEK BİRİ
/tahliye edilmek istenen bir şehrin yerine bir başkasını koyarken.../
Hayatıma dair notlar düşerken kağıtlara, hep gizlendim kendimden. Sır gibi sakladığım yalnızlığımı dışa vurma korkusu muydu bu? Şüphesiz. Hala korkuyorum. Sırtımı yasladığım bu soğuk duvar ve çoğu kez hıçkırıklarla süslediğim gözyaşlarım bir gün ele verecekti beni elbet ama bunu yazdığım kalemden ummazdım hiç. Kırıldım ve tüm kırıklıklarımı avuçlarıma alıp, her birinin gülüşü diğerinden farklı kadınlara uzattım bütünlesinler diye, olmadı. Dışarısı soğuk. Evet ama sebebi bu değil ki hissizleşen parmak uçlarımın. Bir kedim vardı. Adının bir önemi yok. Hatta kedinin de bir önemi yok. Yalnızlığıma çare arayışımı cümle içerisinde anlatma telaşıydı bu. Saptırmayalım şimdi. Konumuz hissedememekti evet. İlle tanık göstermek gerekiyordu suçu bir başkasının üzerine yıkmak için, ben de tüm günahlarını üstlendim terkedişlerin. Mutlulukları bıraktım onlara, bir de sakallarımın arasından uzayıp giden sigaramın dumanını. Amacım hep güldürmek oldu. Bu yazıya başlarken bile komik birkaç şey söyleyip size bir sigara içimlik bile zaman bırakmamaktı. Hesap tutmadı işte. Kendim kaşındım. Tayfun şuraya bir mum daha yak Başka türlü çıkmayacak bu günah. ***** Devam ediyorum... Ne varsa heybemde sakladığım ki buna gülüşleri de dahil, yaşıyorum acısını dün gibi ve hiçbir hesaba itiraz etmiyorum eskisi kadar. Dağıtmıyorum masaları öyle ulu orta. Yalnız sokaklar benim. Yalnız yalnızlığımı sarıp gazete sayfalarına, şişesinden içiyorum hayatı. El ele yürüyen sevgililer geziyordu sokaklarımda, kimisinin elinde güller vardı hatta ve acıyarak bakıyorlardı bana, dahası inadına mutsuzlar! Ses etmedim. Döndüm önüme baktım. Bir aşka daha fazla ne yazılabilirdi ki başka? Söylenebilecek her şey söylendi. Hayır hayır ağlandı daha önce o acılara. Farkı kalmamıştı bir ayrılığın diğerinden, tutup gocuğuma sarıldım. Gözlerim açık gideceğim deyip duruyordu kadın. Kirpiklerine gizlediği aşüfte bir bakış düşüvermişti yüreğime ve gamzelerine gömdüğü ölü toprağı kuşatmıştı zihnimi. Yavaş yavaş ele geçiriyordu beni. Teslimiyet ve ihanet. Aynı zaman ve bedende ikisini de gördüm! Gözlerim açık gideceğim diye hayıflanıyordu kadın. Bilmiyorum. Yani görmedim. Giderken hiç dönüp bakmadı arkasına. Dur da diyemezdim ki zaten. Ne kal demesini bilirim ne el sallamasını ne de durdurabilirim zamanı. Yazılıp buluşturulan kaç intihar mektubumu okudu kim bilir çöpçüler. Gece gündüz ihanet ihanet diye sayıklarken karşımda suretler, bir an tereddüt etmeden bileklerimi uzatmam bundandı belki. Sevgi.. Sevgi koşullu verilen bir şey miydi? Öyleyse neden hep sevgi için sürekli birşeyler feda ediyordum? Neden her aşk diyene, "al bu ömrüm" diyordum? Sorularıma cevap verecek kadar, bak iyi dinle büyük demiyorum(!) dürüst bir kalp var mı bir yerlerde? Bahsettiğiniz gökkuşağının ucundaki bir küp altın kadar yalan ve ütopik bir umudumuz var artık hepimizin. Duyduğumuz hikayeler, okuduğumuz kitaplar olmasa inanası gelmiyor insanın. İnanın var! Yarınlardan alacağımız var bizim. Ön koltuklardan bir yer beğen sadece. Filmi seçme şansını vermediler bari hiç bir yazıyı kaçırma. Dilini bilmediğimiz bir dünya oynuyor tüm kartları. Yanlış zamanda yanlış hamleler yaptık hepsi bu Ve masalarda unuttuk inanmayı öyle körü körüne. Temize çekmeli her şeyi.. Züleyha Yusuf’u zincirleyeli beri artık yarımdır her şiir. Kurulan her cümle devrik. Militan bir sevdanın ateşi, Munzurun kızı ki her ihtilalde yenik bir kahramandır kendisi ve Sezen’in sesi kadar can çekişirken damarlarımda, yeniden aşık ol anne ve beni yeniden doğur! Sevmek hiiç ayıp değil aslında ama suç söylemek!.. Cihat KIRDAR 19/12/2013 |