Seni Yazmak Devrimin Manifestosuna Koşmak GibidirŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İnsan yalnızca konuşurken kendini sınırlar sanıyordum
oysa yazarken sınırları daha çok genişliyormuş. Yazılıp temize çekilmiş bütün mektuplar,şiirler bir yol ama uzunca bir yola çıkamadığı halde damgalanmasının içimde teatral düşlerimin tatlı bir intiharı gibi. Ne bekliyorsun yoksa,iyiyim böyle iyiyiz dememi mi?. Sorsan hakkımda herkes iyi derler.Bunu çok düşündüm biliyormusun.İyi bitmeyen filmeler için kim mutlu sonlar yazar öğrendim saydamsu.Öğrendiğim günden itibaren hiç konuşmadım.Çok gördüm,dokundum,aptal bir tesadüfle çok yazdım başkaları izlesin diye yine de hiç konuşmadım.. Birileri beni bulup benimle konuşmasın diye çok gizlendim. Şehrin işlek caddesinde kazdığım mevzilerim boşuna değil.. Hendeklerden çıkıp koşmak istedim,hatta bağırmak yeryüzüne. Bu savaş her geçen zaman birimizi birimizden koparıyor. ’Seni düşünürken kederleşmeyen tek bir harfi sevmeyişim bundandır’.. Bu su beni nereye götürecek diye düşünmeden pavurya büklümlü bir vapura atladım bu su beni kiraz ağaçlarına götürür mü diye düşünmeden güvertedeysen ,hele yağmurda yağıyorsa tenteden,şadırvandan bütün sığınaklardan uzak durursun bilirsin,insan özgürlüğe meyillidir saydamsu. Kuşları,börtü böcekleri seyretmiş yüz yıllarca. Yontulmuş taştan roket yapıp fırlatmış sonsuzluğa üzümden şarap,buğdaydan ekmek,savaştan barış yapmış gövdelerinde mızraklar kurşunlar bombalar patlasa da yürümüş zalimin üstüne üstüne ne tiranlar kalmış ne efendiler suyun üzerinde tarihle bu gel gitlerimiz aramızda işlenmemiş bir tek günah bırakmıyor Berbat bir oyunun her hangi bir sahnesini oynuyor gibiyiz.. -Resimde siyah ceket var ya hani,o gece düşünden kalma işte! Gerçekler bir el uzatımı kadar.Bütün bunlara rağmen her şeyden daha çok yakınsın..kafamda..yüreğimde. Hangi şey daha yakın olabilirki.Daha dün hayalde olsa karşılıklı değilmiydik..Kafamda bahara hazırlanmış vivaldinin çalgılarla dillendirdiği gelecek düşleri henüz turfandayken.. Ne havada yıldızlar ne de sokakta dolaşan biri vardı. Az ötede kıyıda gök çiviler serpiyordu kaldırımlara. Ajanslar alt yazı geçiyor sanki iğnelerle dolu soğuk bir odayı.Bir bilse gündüzkuşlarının tam o haber geçtiğinde gökyüzünde kanatlarının yanık birer alev topuna dönüştüğünü..Tanı konulmuş,her şey basit bir algıya dönüşmüş fakat içimde her yerim tamponlanmış gibiyim.Neden,nasıl bir sızıdır diye yürek soruyor fakat alt yazıda hiç bir kıpırdama belirmiyor saatler ilerledikçe. İnsan yalnızca konuşurken kendini sınırlar sanıyordum oysa yazarken sınırları daha çok genişliyormuş. Bu öylesine berbat bir durum ki..Bir şey bulabilme umuduyla olur olmaz tüm yazıları okuyorum. Bir tehlike varmış gibi şarkı sözlerine bile telaşlıyım. Sabahın ilk ışıkları yerini akşama bıraktı ve ardından geceye.. Pencereden son seferinde tramvayın arka lambaları küçülünceye kadar baktım.. Beklentilerini ceplerinde ısıtan çocuklar gibi bekledim.. Hiç bir ses yok.. Kocaman bir boşluğu üzerime çekip uzandım yatağa.. Düşsüz bir uyku istiyordum hepsi o.. Birazdan,annesinin yüzü,kumsalda koşuşturan çocukların coşkusu,taptaze karanfil gibi çıkıp gelişin toparlanmanın gülümseyişini müjdeliyor..Biliyormusun Gündüzkuşlarını uçuran da sensin öldüren,yaşatan da.. Ve şimdi sen uzun saçlı bir ata bineceksin.Ellerin şimdiden kadifeyi özlüyor..Biliyorum..Ve sen atın yelesinden tuttukça orkideler,akasyalar,gelincik çiçekleri açacak rüzgar saçlarında.. İşte böyle gökyüzü usulca okşasın yüzümüzü..Sonra öbür yanımızla uzayan zeytin ağaçlarına bakalım.. Son gün. Taptaze karanfil gibi geldin işte.. Avuçlarımda smirnadan aldığım kokulu kağıtlar,dudaklarımda dolunay vardı..Gelişin ümitvarların mağlubiyetine dönüştü birden. iki şehir kadar hüzünlü,iki şehir kadar umuttuk.. Elimizde bir gece birde haftalık takvim saati vardı. Geceyi artan kayıplarımıza ekledin..Beklemedin kuşlar konsun çatılara. Sabah çiçekleri açsın..Temmuz olsun yahut Mayıs.. ’Hiç bir şeyine olmasa bile trajedisine’ bir yolu bir ışığı görünür kılsaydın ne olurdu.. Hoşçakal Gökyüzüm.. Şubat -2013
Seni yazmak
martıların hafif meşrep kanat çırpmasıdır beşiktaş’tan smirna’ya baba vapurla sokak aralarında her renkten her dilden kırmızı yanaklı çocuklara göz kırpmaktır yazmak seni yaralanıp çıkmaktır adına yazılan her şiirde dünyanın kararmış özlemlerine umut olmaktır Seni yaşamak omzundan çantası düşmemiş harfleri toplayıp bisikletli zamanlar düşlemektir gökekinli virajlarda ve şehrin caddelerinde hürriyet şarkıları söylemektir yaşamak seni smirna’nın kiremitten eteklerine oturup sebepsiz gülümsemek dünyaya ölesiye Seni anlamak sahnesinde bir oyunun doğaçlama hüzünlenmektir küçük burjuva seneryolara anlamak için seni kadraja güvertedeki siluetini sabitlemektir Sana dokunmak çelimsiz utangaçlığıma rağmen ve saçlarım henüz kavaklara sarmaşık olmuşken kanepeye düşmek kollarından içimizdeki şarkılara uçurumlaşan cihangir’den bostanlı’ya iskele mahallesinde (Her sabah radyoyu açık bırakıp çıkmaktır evden seni sevmek. Tut ki her şehirde adın kilometre levhalarında boy boy) |
Teşekkür ve tebriklerimi bıraktım güzel sayfaya.
Saygılarımla.