Kim Bazı Zamanlar Bir Beden Büyük Düşler Kurmaz KiŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Postacısını kaybetmiş zamandayız..
Yetersiz algılamaların,repliğini unutan figüranların ve korsan yürüyüşlerin bir adım önündeydik.. Geceydi..Perdesizdik..Son vapurun geçişine dalgındık.. Aynı anda yan evlerin penceresinden kundanlanıyorduk.. Masada tedbirsiz notlar dört kırık operayı söylüyordu.. Farketmediler,bütün notlar çok tenordu aslında.. Manifesto ve İhtilal,abajurun altından seyrediyor olan biteni.. Duvarda Şibuni’nin altın portakala anı defteri.. Ütopyasını gitarına tel diye takmıştık.. Afişte küçük bir çocuğun copla yırtılan yerleri.. Dünya pervasızca dönmeye devam ederken sembolik de olsa tek tek komşu evlerin ışıklarında gözlerimiz.. Bir aynada sabah pusu bir aynada deniz sularının aksi.. Kentin en renkli semtinde işportaya düşüyordu sloganlar.. Meydanda suç diye iki sinema iki sahne çığlık.. ..... -Merak etmek insana has bilinen en karakteristik özelliklerden biri,dünyaya gelmiş ve gelecek her birey içinde bu dürtüyü taşıyarak açıyor hayata gözlerini.. Önemli olan neyi,neleri merak ettiğimiz..O merakın yönü ve hedefi belirliyor hangi ’kumaştan’ yapıldığımızı.. Düşgücümüzün sınırları,duygularımızın kapasitesi, nitelik seviyemiz algılarımızın derinliği,felsefi yönümüz ölçüsünde değişiyor merakımızın çehresi- Her şey hafta ortası bir grup insanın ’Seni Beklerken’i sesli düşünmemi istemesinden sonra başladı aslında.. ’Yapayalnızdım’ diyor başrol kız repliğinde.. ’Ben düne kadar yapayalnızdım ve bunun hep böyle süreceğini sanırdım, tuhaf bir şekilde bundan şikayetçi de değildim’.. Öyküde ;Pırıl pırıl bir Cumartesi sabahı.. Kız,beyaz bir arabanın arka koltuğunda yolculuk yaparken yolboyu sağlı sollu ne bir yapı,ne bir insan olmadığını farkediyor.. Ağaçlar,küçük küçük bitkiler,otlar,otlaklar alabildiiğine yeşillik sağ taraf..Sol tarafında up uzun kıyısı olan masmavi deniz.. Biraz ilerdeki beyazköşkü az geçince çocukluğunun geçtiği semti görünce kalbi pıt pıt atmaya başlıyor..Arabanın arka camından çocukluğunun semti küçülünceye kadar bakmayı sürdürüyor.. Araba ahşap bir evin önünde duruyor,sürgüler çekiliyor bir kaç anahtar sesi ^Kim o’? diye sormadan açıyor kapıyı adam.. Karşısında bütün güleçliği ile duran kıza bakıyor..Gördüğünün bir rüya olduğunu düşünüp gözlerini ovuşturuyor. Yavaşça içeri giriyor kız,camın yanında iki saksı var..İki menekşe açmış saksı.. Masaya sokuluyor ’Okuyabilir miyim’ diyor.. Yaşamında ilk defa karşılaştığı bir şeye bakar gibi şaşkın,gözleri kamaşıyor.. Çığlık çığlığa susuyor..En altlarda bir kağıda kırmızı kalemle yazılmış bir söz;^Ya te be mloog volim..I love you so much’.. Alt alta yazılmış..Duvardaki panoya bakıyor nemli gözlerle.. ’Benden başka kim götürebilir seni güneş ülkesine’.. Herkes gözlerini kocaman açmış merakla bana bakerken telaşla ve hüzünle karışık bir duygu ile ’Bitti mi’ diyor Deniz.. Ayrıntılardan kaçınarak okumaya devam ediyordum; İnsan yalnızca bir başkasına mı adanır? İnsan bazen bir boşluğa adar kendini.. Üstelik bunu öylesine bir adanmışlık duygusu ile yapar ki,farenin büyük bir gururla kapana girmesindeki asaletlince yapar.. Gece bir hayli ilerlemiş,birazdan sabahın ilk ışıkları üzerimizi aydınlatacaktı.. Erkenden yola koyulacak olanları uğurluyorduk.. Bir ara Deniz öykünün sonuna dair düşündüklerini söyledi.. Kimsenin yara almadan,hasarsız bir şekilde atlatmasını istediğini söyledi.. ’Mutlu son’ istiyordu fakat bunu bana açıktan söyleyemiyordu sanırım.. Sahi,^Mutlu son’la biten kaç hayatöyküsü vardır ki adına hazin denen şu hayatta?.. Korkma,hasar almaz batık gemiler,dedim Ellerini omzuma götürdü ve ’Anladım’ dedi.. İkimizde susarak anlaşıyorduk o gece.. Başbaşa olduğumuzu sanıyordum bir an,Burcu’yla göz göze gelmiştim, yanağımı öpüp,’Nasılsın’ diyor,ellerinde film afişleri.. Geceye yakışan bir hüzündeyiz demek geçiyor içimden fakat kelimeler boğazımda düğümlendikçe dilimden zoraki,iyiyim sözü çıkıveriyor.. Geçmiş,şimdi ve gelecek birbirine girmiş,birbirini yemekteyken, birden film kopmuştu.. Burcu,elindeki kağıdı uzatırken ’Yarın görüşürüz,lüfen dışarda fazla kalıp üşütmeyin emi’ demesindeki içtenliğine Cengiz ağabeyle son bir sigara yaktığımızı anımsıyorum.. ..... Giydikçe açılır" diyen tezgahtar, "uzadıkça şekil alır" diyen kuaför, "zamanla unutursun"diyen arkadaş, ’Söz uçar,yazı kalır’ diyen filozof! bilin ki her kent biraz umut biraz hüzündür.. Hafta ortası bütün tregedyalarımla pencere kenarındayım.. Ya şimdi? ..... Az sonra bir sözcük fısıldar geceye,ve ben muhtemelen öylece düşerim.. Kış rüzgarlarının saçlarımı yeni yeni dağıttığı bir mevsimdeyiz.. Ne arayacağını bilip ne bulacağımızı bilemediğimiz bir çağdayız.. Kalabalıklığıma aldanma,onlar bir coşkunun eserinden çok kendimi unutmak istememin gizli geçitleridir.. İnsanların arasından geçerken kendimi unutuyorum.. Eylül-Ekim-Kasım.16.Cumartesi.. -Zaman sadece yaşadığımız şeylerden mi ibarettir/ yoksa zaman sadece yaşamak anlamına mı geliyor? bir sabah uyanıyorsunuz bir yanınız eksilmiş belki daha öncesinde kaybetmişizdir fakat kesik parmağın sonradan başlayan sızısı gibi aynı anda anlaşılmıyor eksilen yanımız da bir sabah uyanıyorsunuz gördükleriniz karşısında umutlanmamak ihanet gibi geliyor hayran olduğum bir kabus diyor ki ’Hadi,bütün fotoğrafların gözlerine ince siyah bant çekelim’ makaslanmış bir filmin içinde söylüyor oysa bazı aşklar bir pergel mesafesinde- Hayat bir ırmağın en gür yeri gibi akmıyor içimize kış geçene kadar burda kalmalıydım Kısası şaşırtıyor uzun saçlarından tanırız bazı şehirleri bir şiir,bir iç çekim,bir rezervasyonsuz bilet aldım üstüme bir şiir vapurun çatısından sarkarak geçiyor gözlerimden çığlıksız sökülüyor şafak üstümde sedef ve mercan kaplı virtiöz gözlerimde üzgün kentin tez döneyim diye tuttuğu bir kap su ceplerimde şehirlerarası şarkılarım valizimde ayraçsız bir kitap ay bir cam kırığı gökte bir yanımız düşbahçesi bir yanımız takılıp düşer betondan zemine çoğalmanın kaçınılmaz biçimiydi yıldızlarını kaybetmiş otel odaları Gitmekle kalmak arasında dönerken yüreğim ölmeye gecikmiş bir canlı dürtüsüne betiktim evimdeki tüm boşluklara oturdum kış her kentte aynı yürümüyordur belki insanın üzerine içimdeki sıradan sözcüklerimle konuştum bir süre öyle yalın,öyle alçak tonda,öyle sevgiyle mevsimin diliyle yolculuk saatin de bir gülün yaprakları arasından nereye gideceğini bilmeden bir yıldız kaydı kalbimden/hissetin mi direncin hükmü yoktur ya hani bazen bu anda bedenimi mutlu bir serabın kollarına bıraveriyorum gecedüşlerinin ışığı yüzüme yansıyan gözlerimin içine yağmur yağıyor yaprağın ipeğe kanmış inceliği gibi acı veriyor iççekmelerim uyusam ecelsiz ölmüş kuşlar kanat vurur düşümde bazı geceler öyle aydınlık doluyor ki yüreğime (!) isyana teşvikten panayıra düşüyor eşgalim -seni kumralçiçek tarlası! boş ver aklı bir karış havada sözükler bunlar sabah olur/Cumartesi’dir kelebek rengini kıskanır bu sabah- |
"direncin hükmü yoktur ya hani bazen
bu anda bedenimi mutlu bir serabın kollarına bırakıveriyorum
gecedüşlerinin ışığı yüzüme yansıyan
gözlerimin içine yağmur yağıyor
yaprağın ipeğe kanmış inceliği gibi acı veriyor iççekmelerim
uyusam ecelsiz ölmüş kuşlar kanat vurur düşümde
bazı geceler öyle aydınlık doluyor ki yüreğime (!)
isyana teşvikten
panayıra düşüyor eşgalim"
..
Kutlarım cano..