Hürriyet Tadında Bir Özgür Ülke Öpüyorum SeniŞiirin hikayesini görmek için tıklayın .....oysa ne yalan söyliyeyim,
ben yalnızca bir kuyrukluyıldıza çarptığımı sanmıştım yaşamın çıkmaz sokaklarında yürürken yüreğim bir patlamayla aydınlanınca Akgün Akova.. Bir aşk sempatizanı gibi doğaçlama şiirler yazıyorum.. Bir yaşam olanağıdır bu çağda böyle düşlemek seni.. Ağaçlar bilir,gökyüzü,hatta şu köpüren deniz bilir.. Özgürlük ve mutluluk Devrimin diyalektiği,aşk’sa senin diyelektiğindir sevgilim.. Aşk,bir kaşık suda fırtına koparmaktı.. Şimdi aşk,sen ben arası bu berbat dünyaya ütopik bir dirence tutunmaktır.. Deniz olan ellerinle ve masmavi gülümseyşlerinle her an usumdasın ya,bütün bilmeceleri çözülüyor hüzünlerin.. Aşk,bir sıkımlık dünyada aynı göğün altında sırıl sıklam sevmek seni..Aşk,bir filmin öyküsünde en çok senden, güzelliğinden replikler yazmak.. Aşk,her sabah sen uyanmadan kuş öpüşleriyle omuzlarından uyandırmak.. Aşk,yağmurda sırıl sıklam ıslanmaktı,yağmura şemsiye açmak en çok göğü üzerdi.. Yağmurdan Kendini Sakınmayanlara Sevgiyle.. Birgün biri çıkıp,daha güzel bir dünya için yaşamdan tamamen vazgeçmek şart,deseydi çok basit bir cevapla,büyük bir aşkla! dermiydin?.. Makul isteklerimin beni mutlu etmesinede ihtiyaç duymuyorum açıkçası.. Her zamanki gibi aydınlık ve umutlu satinde,Levent’te oturmuş bunu düşünüyor,tartışıyor,öngörüler sunuyorum.. Havanın kararmasına kadar sürüyor makul isteklerimle savaşımım.. Artık etrafımda konuşulanları duymamaya başlamıştım.. Lambaları gözkamaştırıcı güzellikte olan sokak, belirsiz bir ufuktan doğan ışık kaynağıyla daha da aydınlanıyordu.. Halbuki her zamanki gibi bir vaktiydi bu semtin,fakat makul isteklerim yakınlarımın canını sıkması kadar zor değildi kimi tercihlerim.. Seksen bir de yazılmış bir öyküye sevgiyle tebessüm ediyordum, beni yarattığı için.. Levent’te sonsuzluğa el sallayışın huzursuz bekleyişinde İbn Arabi’nin dizelerine bırakıyorum sözcüklerimi.. ’’Ayrılığa ulaşmanın bir yolunu bulsaydık ona kendi acısını tattırırdık’’.. -ya rüyalarıma da uğrayamazsan-diyor ya Cömert Yılmaz, şimdi kendi kendime şöyle diyorum; Edebi savrulmalar içinde geniş bir gezinti değil midir insanın kendine yolculuğu.. Cumartesi sarkacında Levent’te yeniden doğuruyor kendini yaşam.. Yanıbaşımda yolarkadaşım Rüzgar.. Kulağımda seksen bir Aralık’ında bir çocuğa yazılmış, ’Hoşgeldin Oğulcuğum’şiiri.. Yeniyetme aşıklar gibi nemli avuçlarım.. Ne bir ses ne bir soluk,öyle sessiz ki etraf,cebimdeki bir fotoğraftan geçiyorum usulca.. Yatılı okulların gece firarları gibi ürkek ve asi kaçışlarınca doluyum.. Tut beni gökyüzü adlı uçurtmam! Kollarımdan al beni..Yüreğine sar,yüzüne,boynuna sür.. Her şey film şeridi gibi..İlk defa şerit kopmasın istiyorum.. Cumartesi sarkacında Levent’te yeniden doğuruyor kendini yaşam.. Salvador Dali Mavisi gibi bir rengi var bu semtin.. ’Çoğaltıp düşlerimi akıyorum yarına’.. ’Vefalı olduğumuzu anlatmak için unutmak,unutmak,unutmak gerekli’..H.Ergülen Bin defa,milyon defa unutmalıyım sizleri.. Hatta durun,vefalı olmakta istemiyorum.. Unutmak sözcüğü canımı acıtıyor çünkü.. Düşlerim ısınmak isteyen bir kuş gibi sokak lambasının üstüne tünemiş..Nostaljik bir semtin akşamüstünde ısrarla söylüyorum ki,sesimin içiyle seviyorum sizleri.. ’Şimdi özlediğim yerden uzanayım sana Sustuğum şiirden sarılayım boynuna Tam da şimdi; Unuttuğum şarkıdan öpeyim seni’.. ..... Bu Filmden Toplum Sorumludur En Çok..(Kasım-Aralık ayından) (Dalı rüzgar,kökü rüzgar bir gecede bitmemiş bir yolculuktu bizimkisi.. Ama Güldüşlüm,hüzünlerin yanında umutta vardı içinde.. Davranış bilinci,Üslup bilinci ve İlkelilik’ti konu; Yalnızca bu kısım,sisteme sistemiçi direnmek gerektiğini idda edenlere; Heyecan son safhada,hani son dersin bitiş ziline hazırsındır ya işte öyle bir kaçış telaşına kapılırsın aniden.. Uzak-yakın planlı çekim kadraja durmadan filme benzer şeyler yansıtırlar durmadan..Az ötelerinde,toplama kamplarında ölen bir çocuğun fotoğrafını paylaşıp zemzem suyunda aklanırlar..Rahatlamışlardır.. Sabaha karşı da emperyalizmin tüketimine endkslenmiş bir devrimcinin fotoğrafını paylaştılar mı,artık vicdanın kapılarını sonuna kadar açmışlardır.. Düş dünyan allak bullak olur,öfkelenirsin fakat yine de bir söz edemezsin,sigaranın külü üzerine düşer irkilirsin.. Seneryon bütünüyle sana ait değildir,o bakımdan.. .... Dinlerken Farkettiğim; Salonda boğucu bir hava ve cansıkıntısı içinde devam eden bir tartışma sürüp gidiyor.. Televizyonda alt yazıda bugün kaç kişi savaşta ölmüş, kaç işçi için ceset torbası getirilmiş bilgisi akıp giderken spiker,Forbes’in Dünya zenginleri listesinin ilk onuna giren Türk zenginlerini yere göğe sığdıramıyor anlatırken.. Düşünürken Farkettiğim; Anne karnındaki bebeğin dünyaya hazırlanış sürecinde dışardaki yaşama dair bir varoluş mücadelesi vardır.. Elleri,ayakları,bütün uzuvları yaşarken ona lazım biçimde gelişir..Ve zihin ve duygular dışardaki hayatta varolabilmenin araçlarıdır.. Varoluş gerçekliğimizin ayırdına varmakta tıpkı Anne karnında göbek kordonu ile beslenen bebeğin ilmek ilmek gelişmesi gibi düşünmemiz,’insan’ olabilmenin hakkını vermektir.. Hayat her türlü dener insanı,her yüzünü gösterir.. Kendi küçük dertlerimizin serpintisinde boğulup,bize dayatılanı reddetmezsek,ona başkaldırmazsak en hafifinden kendi yokoluşumuzun,değersizleşmemizin önünü açmış oluruz. ’İnsan’ olabilmek ’İnsan’ kalabilmek için hayatın hep ileriye akışını, vicdan ve onur süzgecinde süze süze büyütmek gerek.. Herkes Çekilirken Farkettiğim; Pencereyi açmışım..Düşlerim bir güzel nefes alıyor.. Kütüphanenin kenarında duran Senacan’ın mektuplarına bakıyorum..Az önceki karmaşadan eser kalmamış.. Sonunda üç kişi kalıyoruz..Ben,kıdemli figüran ve Berfin.. Bir köşeye çekilip Senacan’ın mektuplarını okumaya başlıyorum.. Düşünde kocaman bir arı ensesinden sokmuş Senecan’ı.. Belki kırk defa okuduğum bir öyküyü ilk defa okuyormuş gibi heyecanlıydım.. Sonra biz üçümüz baharı çabuk gelen şehirlerden söz ettik.. Berfin,hepsi bir torbada saklı aşkları anlattı.. Bir yıldız daha çoğaldı gökyüzü..Bir soluk daha derinleşti rüzgar.. ’İnsan Kendini Yalnızca İnsanda Tanır’; Düşünceyi yazmak sonra onu sokakta dövüştürmek toplumsal duyguları ateşliyor.. Açıkçası hepsinin ortak bir noktası var,o da ’İnsanlık’ için alternatif bir dünya yaratma ihtiyacı.. Her sahnede mutlaka en az iki repliğini unutan figüran diyor ki,’Eğer güzellikten vazgeçersen Taş kesileceksin’, Berfin,gülmekten düşmemek için masanın kenarına tutunuyor.. Odamdaki boyaynam çarpsın ki bir başka dünyayı yarattık mı herkesler işte böyle gülecek,düşmemek için bir masaya gereksinimde duymayacağız..Öylece düşeceğiz yeryüzünün çimenlerine.. Öylece..Boylu boyunca..Sonsuz sevinçle).. Kaykahayla gülebilmenin yeniden keşfedilmiş olduğu, sokaklarında hürriyet şarkılarıyla dolaşılan bir dünya umuduyla.. Hürriyet tadında bir özgür ülke öpüyorum seni..
Özgür aşkların kendine has kokusu var..
Bu koku betimsiz duygulardan ve tozdan,kirden arındırılmış olarak durur.. Bu sabah saat başı ajanslara düşen kentin tam orta yerinde kalakalsak kavgadan zaferle çıkmış vakur bir tebessüm belirse yüzümüzde ağzımızda bilge bir şarkı ellerimizde taşkın yüreğimiz ya da,bu sabah bir çığın altında kalsak çocuk gülümseyişlerimizide sırtlayıp yine de ıskalar mıyız bir muhbirin çetelesini -Hem,sen değilmisin güneşli bir kentin ilkyazı ben değilmiyim bu pek rüzgar- Sen şimdi sadece saçlarını ör olur mu ama ilk Cumartesi gözlerimden usulca izleyeceksin İstanbul’u gözlerimden izleyeceksin nasıl yorulduğunu martıların o kısacık anda gizli bir geçitten yükselteceksin belleğini martı,farkedecek seni yer çekiminin olasılıkları alt üst olacak bir bulutun seyrine çizilecek rotan uyruksuz tabiatsız illegal -Hem,biz değilmiyiz hayal hanesi özgürlüğe tutkulu- Platonik bir mevsimde sırt çantam kayıtsız bir düş gibi tıka basa hüzün yüzümdeki dalgınlık birazdan uçup gidecekmiş gibi durmuyor kitabın sayfalarına sığdığı gibi sığmıyor insanın içine özlem şimdi bir ayraç bırakıyorum sayfaya düşçiçekleri aşkına!! ben en çok seni özledim -Hadi sevdam ve en güzel düşüm! bu sabah sür atını dağlara,oradan yeşil vadiye ve sen yüreği üç parça denizim kalbimi kalbine koy ve dinle saçlarına düşen yağmurları orman rüzgarları kıskanır durup dururken iki beyaz papatya boy verir düşbahçende el ele tutuşsak bütün kötülükler boğulur ya hani öyle yaşam doğurur ellerin (Bu sabah yerden göğe Cumartesidir Dünya.. Günaydın! hürriyet tadında bir özgür ülke sevdiğim).. |
adeta şiirlerin elleri var ve ben yakayı kurtaramiyorum.
Kayıp zamanın yazılmış ve gelecek zamanın yazılacak şiirleri aynı postacıdan alıyorum teşekkür ederek.