Zaman Katarlara Bölünmüş Trendi Mektuplar Yükledim Tek TekŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Gün yirmidört saat,güzel bir haber bekledim..Öyleydi..
Sabahın ilk ışıkları yerini akşama bıraktı ve ardından geceye.. Pencereden son seferinde tramvayın arka lambaları küçülünceye kadar baktım.. Beklentilerini ceplerinde ısıtan çocuklar gibi bekledim..Hiç bir ses yok.. Kocaman bir boşluğu üzerime çekip uzandım yatağa.. Düşsüz bir uyku istiyordum hepsi o.. 10 Şubat Pazar. Aklımda sabahtan beri boyöz olduğundan mıdır bilmiyorum,boyöz yumuşaklığında kabarık hava..Sokaklar su ve sabunla yıkanmış öyleki, gergin duvar yazılarında tek bir kuşku belirtisi yok.. İçimizdeki şehre hep çiy düşecek değil ya. Hep karkış hep buğulu yağmur..Bugün de ortalığı baştan aşağı değiştirmeye kararlı engin bir gülümsemenin haberini müjdeliyor güleç yüzlü..Serde heyecandan tir tir bekleyiş.. söz tükendi..Panjurları kapatıp,odanın ortasında akşamdan beri bir haberi boyuyorum rengimle..Ağaçların yapraklarına tembelce dokunan rüzgarı bile duyuyorum.. (Saat yirmi dörtten sonra gün değişmiyor mu orada? Çünkü bunları yazdığım sonraki günlerde her şey yine bir hayal olmaya başladı ve Donkişot’a öykünüp geceden sabaha dek dövüşüp durdum şiirlerle) Sana yazarken hiç bir rehavete kapılmıyorum..Üstelik tüm olumsuzlukları bilmeme rağmen..Ne yazıkki hiç kimse bütün bu yazılanları aktarabilecek bir reçete ile açıklamamıştır sana.. Ptesi ’Turuncu kaplumbağa,sana bayan elma’nın selamı var’.. Eşeyli üremeden gece,kıvrılmak gökyüzünün sevimli sesinde eskiden olsa boynundan öpmeler yazardım nedensiz yolculuklarım çoktu o sıralar neyse çayın altını kısıyorum,bir şarkıyı demliyorum.. kış bitti neredeyse,bir mektubu bir kutuya atamadık Salı Bir kaç harften oluşan cümleler çıktı karşıma.her birini ayrı ayrı düşünüp birden konuşayım derken birden hepsini rüzgar alıp götürüyor.. Kendi sırlarımı bildim bileli beynimde sabitlediğim nice kavramı yeniden bu defa kendi harflerimle beynime yazıyorum. Fakat en çok da aşk ve ölüm ’uyumunu’ resmediyorum. Sanki bu iki kavram hiç kavuşamayan iki sevgili.. Beklemek ne kadar zor ve sessizlik ne kadar saldırgan. Sendede böyle mi?..Bu sabah umutsuzlukların sloganını atmak istedim göğe..Bu isteğimden mi yoksa uzun zamandır içimde birikmiş sloganlarımdan mıdır bilmiyorum akşam Yorum konserine gittim..Devrimci müziklerin vazgeçilmezi hani,oysa benim şimdi yalnızca bir kaç slogan için sığınacağım bir limana dönüşüyor.. Hiç kimsenin hiç kimseye güvenmemesi için sürekli korku yaratılan bir ülkede,insan akıldışı yöntemlere de itiliyor işte.. Sloganlarımı yüklenip evimin yolunu tutuyorum.. Boşa tüketilen hiç bir enerjim olmasın isiyorum. Tahir Özçelik sahnesinde soruyorlar ’Muhalif olmak bir dizi kişisel olaylara kurban edilmemeli’ yazdıklarımın bir kısmına gönderme yapıyor. Ne tılsımlı bir söz değil mi?.Gülümsedim.Düşün,ülkenin bir Üniversitesinde Evren alkışlanıyor.diğerinde son otuz yılın büyük romancısı Pamuk seçiliyor. adamın biri kalkmış bana insani erdemliliğin olmazsa olmazlarından birini kişiselleştirmek adına deyip aklınca eleştiriyor..Kulaklarımızı sağır edenleri hep uzakta aramamalı çiy dağlamsı. Diğer günler. Neruda’yı düşünüyorum’Şiir neye yarar çiğler için yazılmamışsa’ Cumartesilerin ve çocukların bittiği yerde ağaçların ıssız endişesine ürperiyorum..Benim bitmemiş ilkokul ödevim,bilirmisin her sabah çukurcuma’da yaşlı bilge bir adamın ağzından,smirna’daki ressamın öyküsünden geçtiğini..Birileri söylemeden sahipleniyor bizi anadan üryan yontunmuşluklarımızla tanınırız birilerince.. Yani olduğumuzdan çok yokluğumuz yaşıyor.. (Bari bunu cevapla ki küçük kutucuğa sığacak harflere cesaret gelsin) Dün akşam hava hafif gri fakat bahar kokulu kağıt gemileri batırmadan yüzdürdüm plastik leğende. Misafirlerim geldi..Onlara portakal şekerleri tuttum Kalbimize erkenden lunapark girdi.. Geceydi enstürümanlardan yükseldikçe sesler koro halinde zile basıyor şişko borsacıyla karısı.Onlar dayandıkça kapıya ritmi çoğalıyor şarkıların.. ’Komşu bir ülkeye ültimatom verir gibi gittiler’ Brown’dan sonra gidişlerine İspanya’nın çiçeğiyle uğurlanmaları (traji komik).. Şubat 2013-
O gece ay tutulmuştur dedim
gündüz mü? gündüzü ılık bir su tadında düşlerine yatırmıştırsındır dedim umutlarını senden habersiz hava gün boyu kırmızıydı sanki beyaz bir örtüye şarap dökmüşler gibi şunun şurasında iki kişiydik konuşmaya gün bitti,gece oldu budala meleklerin işe yaramaz şeytanla dansı başladı O gece ay tutulmuştur dedim gündüzü unuttum gündüz ne yapıyordu acaba iki kişiydik şunun şurasında çıtı pıtı iki kişi yinede bir torbamız vardı bizim içinde umutlarımız,sezgilerimiz beklentilerimiz,isyanlarımız vardı gece oldumu hepsi birden ışıl ışıl parlardı O gece ay tutulmuştur dedim gündüz mü? gündüz tüm zamanlarla birlikte alıp başını gitmeye yelteniyor artık geceye hastalıklı bir güven geldi oysa çekinmeler sıradan bir ayrıntı bu telaşında şunun şurasında iki kişiydik çıkmaz sokaklar birde bisikletli zamanlar seven Sahi kimdin sen bir kasımpatı bir çoban yıldızı bir sabah ıslığı fotoğrafın hangi yüzü şimdi kimiz De ki şu kaldırıma uzanan kedi ıslak gecelerin yorgunu ya şu içi içine sığmaz düşler neden titrek indirebilirsen güneşi ona elini uzat bir çocuğun baladına kar yağacak yoksa zaman israf bu mevsimde |
Bu gece ay tutulmuştur diyorum ben de... Şizofren bir şair çağlıyorsa tepeden tırnağa mektuptan şiire, ne yer gök kalır ne ay ne güneş... Ne varsa tutulur hadsizlik etmemek adına şiire ve şairine...
Çok uzun aralar koyuyorum şiirlerinle arama; ama bil ki bizim aramıza zaman girse de su sızmaz, mesafe girmez, sıcaklığımız hep aynı derecededir... Sahiplendim çünkü ben bu şiirde geçen kuşların kanat çırpışlarını... Düşlerin en güzel gerçeğine açılsın şair, sevgimle...