Levent'te Gece Yarısı/Dümeni Sokağa Kırıyoruz/Elimiz Yüzümüz RüzgargülüŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Fellin’i,’İnsan bir seneryo hayatsa bitmeyen film’ derken Isherwood
’Hayat bir kabaredir’ demişti..Şatafatlı hayatların gerisinde ne çok gözyaşı ve hüzün gizlemeye mecbur kalıyor insan.. Her sabah ruhumu bıraktığım apartman boşluğundan akşam dönüşlerimde yerden topluyorum.. Her sabah ve akşam..Bitmeyen bir film gibi..Alt yazısız ve diyalogsuz.. ..... ’Sesinde ne var biliyor musun Bir bahçenin ortası var Mavi ipek kış çiçeği/Sigara içmek için üst kata çıkıyorsun Sesinde ne var biliyor musun Söyleyemediğin sözcükler var’ C Süreya.8/10 Vapuru.. ..... Gönderisine Kavuşan Mektup.. 22.12.05 Bugün özellikle çok daha derin özleminle doluyum..İlginçtir, özleminle dolup taştığım zamanlarda yazmak öylesine ağır geliyor ki kalbime..Böyle anlarda ya duvar dibine kıvrılıp tatlı bir hayale düşersin ya da dışarda kimsesiz bir bankı sahiplenirsin.. Duvar dibine kıvrıldım fakat geçmedi özlemim,hayale baktım o da gelmedi..Dışarı zor attım kendimi.. Günlerdir panolarda reklamı olan bir serginin önünden geçerken düşünmeden girdim içeri..Karma sergiydi.. Daha ilk resimde öylece kalakalmıştım..Hollanda’da iç mekan ressamı olarak tanınan Jan Vermeer’in ’Mektup okuyan kız’ tablosunda kayboldum.. Pencereye iyice yaklaşmış olan kız elindeki mektubu büyük bir dikkatle okuyor..Belli ki sevgilisinden geliyor.. Pencere kenarında okuması hiç bir sözcüğü kaçırmadan okumak istediği hissi verdi bana.. ’Mektup okuyan kız’ın karşısında gözlerimi kocaman açmış bir şekilde hayale dalıyordum.. Ressam,kızın sağ tarafına kalınca bir perde koymuş ve bence resme inanılmaz bir boyut kazandırmış, bir tiyatro havası vermiş..Her şeyden önce kızın saklandığı izlenimini vermiş;odanın bir köşesine çekilmiş herkesten uzak sevgilisinden gelen mektubu okuyor.. Vermeer’in yüz yıl önce yaptığı resimde yüz yıl sonra hala aynı duyguyla yaşamak bir rastlantı olabilir miydi?.. Masumluğun o en sulugöz tarafından üzülmek gibisi yok.. ’Mektup okuyan kız’a son bir kez büyük bir tutkuyla veda edip evimin yolunu tuttum.. ..... Günlerin böyle neyi nasıl getireceğinden habersiz her zamanki gibi akşam evimin yolunu tutmuştum.. Nedenini bilemediğim tuhaf bir sevinçle doluydum üstelik.. Günün her saati esen rüzgarı akşam hissetmek için açık bıraktığım pencereyi hafif kapatayım diye pencereye yönelmiştim ki, telefon sesi;senden di..Önce kısa bir sesszilk ve alo,alo buyrun.. Benim ’.....’ merhaba..Şaşkınlık,heyecan,naif korkular,beklenen sözcükleri söyleme olasılıkları,telaş,umut.. ’Şey,ben’..’Seni görebilir miyim’.. 23.12.05 Bazen karşıdakinden saklamaya çalışırsın varolan durumunu.. Kendinle uğraşmaya başlarsın..Böyle durumlarda nasıl davranılır bilemezsin.. Sen,bir başka düşün basamağındasındır..Öteki yanın,’Haydi topla kendini ve öylece anlat hissettiklerini’ der..Bir tek sen bilirsin bu durumun sanıldığından daha zor olduğunu.. Bir kitabın içinde kurumaya bırakılmış çiçeği canlandırabilirdi iklimim fakat,uzun zaman sonra karşında durup makul hislerimi sözcüklere dökerken sanırım kaybetme korkusu ve bozulmasını istemediğim o anın büyüsüne her şey senin isteğin doğrultuda olmasına razıydım ;ve ben ilk defa birden ayağa kalkıp o her zamanki gidişlerinde yaptığın gibi eğilip,koklaya koklaya öptükten sonra sessizice ’hoşça kal’ deyip gidebilme ihtimalini düşünmek istemedim.. Ama bu olasılık senin dünyanda en net olandı..Bunu biliyor ve büyük bir sukünetle kabulleniyordum..Her gelişinin bir gidişi vardı ve ben yarın,yahut sonraki gün gidişine okyanusları dize getiren fırtınalarla baş başa kalacağım..Olsun.. Aşkta cesaret yoktu senin dünyanda bu yüzden korkularımdan korkuyordum.. İnsan yalnızca aşkın önünde diz çökerse erdemlilikten sayılır derler; ve ben bin kez milyon kez yine yeniden büyük bir erdemlilikte diz çöküyordum.. ..... Bin yıllık bir çağrıya kulak verip beni görmeye geldiğin bugünü yüreğime not düşüyorum.. Hafta ortası düşlerden gerçeğe bir çığlık kaplıyor içimi.. Aralık yirmi üç’e diye başlayan şiirler kıpraşıyor içimde.. Hangi şiir,hangi imge tarifleyebilir ki bu anı.. Hiç gitmeyecekmişsin gibi bakışıyoruz..Gözkuşlarımızın ilk kez bir birlerine değdiği semtin en renkli caddesindeyiz.. Cihangir’den Levent’e seke seke koşturduğumuz,şarkılar söyleyip yağmurun her damlasına dokunduğumuz günlerdeki gibiyim.. Deliceler aşkına! kim derdi hayat gün gelecek kelebek ömrünü verecek ikimize.. Sanki bizsiz geçen günlere inat,bilmeden görmeden aynı anda uzatmışız saçlarımızı.. Hayta aşıklar gibi,konuşmadan,sadece olur olmaz kıpraşıp gülümser bakışıyoruz..Uzun uzun ve avuçiçlerimiz terleye terleye bakışıyoruz.. Sen öyle uzun uzun ve gülümser bakarken bana ben,içimden sana ait birikmiş özlemlerimi anlatıyordum..Nirvana’ya yaklaşıyordum gözlerine bakarken.. Rasgele bir soruyla ’Nasılsın’ dediğinde,yüzümüze oturmuş acemi buluşma garsonun şaşkın bakışlarıyla olgunlaşıyordu.. ’Nasılsın’,ah nasıl yapsam nasıl etsem de anlatabilsem sana nasıl olduğumu.. Her gelişin pamuk şekeri çocukluğuma..Güneşin yedi rengi kelebek coşkusuna karışır, mavi bir gülüş çiçek açar öptüğün yüzümde..Şiirlere imge imge sözcükler taşır gelişlerin..Güneş bile doğar geceye..Bütün sözcüklerime uç uç böceği doluşur.. Yakamozlar dökülür kadife dokunuşlarından..Dünya dursa sendeyim..Dünya dursa iyiyim.. Yokluğunu sorma;Birbirimize dünya gözüyle bir kere daha göründük ya, masumiyetin bir dantel gibi işiliyor ya içime,sorma,yokuluğuna bi çare hüzünlerimleyim.. Yokluğunda ’fanusun içinde okyanus düşleyenn küskün balığım’.. Yokluğuna düşlerimde kaçırdığım sensiz yağmurlara üzülürüm ’Ben,sende kendimi seviyorum’,’gtmeyeceğin ihtimalleri büyütüyorum durmadan..1) 23 Aralık 05..
Bir yaz gecesinin yıldızlarını toplayıp
yirmi üç aralık akşamüstüne bıraktık oturduğumuz mekanda teatral bir dekor kusursuz bir filmin en güzel iki repliği gibiyiz öyle bir gülümsüyoruz ki gökyüzüne tümden sığar gibi soluk soluğa herkesin gözü üstümüzde nasıl olmasın kıtalardan mısralara/yokluğuna hiç bir kağıda kaptırmadığım şiirler feda ettim yine de sen düşünme bunları aşk asalet ister bir günlük gelişine bin yıllık destan olur Boynunda fuların /uzun kumral saçların karada bembeyaz bir yelkenli gibi mendireği kırar nasıl desem vapurunu yol boyu hiç yalnız bırakmayan martılar gibi sevinçliyim duramıyorum içimin üstünde ah rüzgar nasıl da büyük bir nezaketle esmeye başladı aramızda bir milim boşluğa yer vermiyoruz yüreğimizde duyumsuyoruz dünyanın bütün şebboy çiçeklerini üstümüze siniyor özlemin kokusu dönem filmlerinde yasadışı aşıklar gibiyiz elimiz yüzümüz rüzgargülü Bir birimize dünya gözüyle bir kere daha göründük ya bir günlük umut ekmişim mavi göğün sabrında ne çıkar varsın iki yakası bir araya gelmesin ömrümün üzüm kiraza kış yaza ben sana baka baka çoğalıyorum her sabah yüzümü aradığım aynalar çarpsın ki aşk bir sıkımlık dünyada çıldırasıya! sesimin içiyle seni seviyorum -Levent’te gece yarısı..Dümeni sokağa kırıyoruz.. Adımlarımız bir çiçeği bozguna uğratıyor.. Ardımızda dalgaların sesi..Islığımda bilge bir şarkı.. Elimizde taşkın yüreğimiz,avuçiçlerimiz nemleniyor.. Yirmi üç Aralık; ’’Elllerimiz birbirinin içinde unutulmuş olsaydı keşke’’.. Seni sevmek kuşkusuz izdihamdır.. Sen ıhlamur içerken aşkın rengi kendini çözüyordu ve kumral tenine asil bir renk düşüyordu Askın rengi bundan böyle mor- |
Bazen merak ediyorum gerçekten,
Nasıl oluyor da hayatın her anını ve her ayrıntısını böylesine coşkuyla ve hissederek yaşıyorsun...
Şiirlerinde çok yoğun bir lirizm var,yorumlarında da...
Çok güzeldi şiir ve öyküsü.
Tebrikler Doğan.