Bırak Düşsün Üzerimize Gecenin Ten Rengi/Özlemin Önlenemez Tutkusudur Bu GelenŞiirin hikayesini görmek için tıklayın -Her akşam eve dönüşlerimde posta kutusuna bakıyorum,ne geleni var
ne gideni..Kimi zaman göz göze gelmemek için başım önde geçiyorum yanından.. Duygularımın Postacısı olmayan zamana sevinmesi trajediye dönüşüyor.. Mektupsuz kaldığım günden beri neler geldi başıma.. -Postacısını Kaybetmiş Zamandayız- Haruki,fiziken hayatta,ya da yanınızda olmayan en sevdikleriniz bir iz,yaşama dair bir değer yaratmışsa,hep yanıbaşınızdaymış ki duyumsarsınız hayatı der.. Yokluğunun ertesinde eksikliğinin o dayanılmaz sancısından başka bir duyumsa yürümedi damarlarıma.. Birbirine yaslanmış ruhların arasındaki boşluğa düşen yağmur gibiydik.. Oysa/talihsiz bir çağda gökten ölü kuşlar yağıyor,pul pul dağılıyor dünya.. Umut,göğü karartılan kentlere dökülüyor.. Kötülük seneryoları alt yazı geçiyor ajanslardan.. Kırmızı yanaklı çocukların gözyaşları sığmıyor hiç bir kadraja Film devam ediyor durmadan ve bizi bize bağlıyor.. Talan edilmiş yanlarımızla omuz omuzayız.. Yasaklanmış bir gökkuşsağının altında nasıl bu denli dehşet bir aşktan söz edebilirim söylesene!..Ve nasıl özgür olduğumuzu.. Sennur Sezer’in Gece uyumayan çiçeğini ört üstüne bu gece ve duyumsa saçlarından kimse öpmemiş dağ çiçeklerini.. Bana özlemimi bir cümleyle söyleyebilen olsaydı;Aşkın biz hali, Devrimin rasyonalize hali,ya da nasıl desem,bir şiir manifesto olabilirdi.. Ve inanır mısın tuhaf gelebilir kimilerine fakat ben hala ümid edenlerdenim.. Bir ülkede herkesin zaferini ilan ettiği bir gecede, yani suni bir çarpışmanın tam ortasında,şiir mi,sen mi,mektup mu?.. Söylesene,hüzün sevinçten eksiltir mi?.. Bana yalnızca keder biçiminde ulaşan yüce duyguların da bir gün beni terk edeceğini düşünmek,bocalamama neden olabiliyor bazı zamanlar..Gururlu bir susuşla besleyerek dokunulmaz ve naif kılabiliyorum ama tüm bu olasılıkları.. Kendimleyim,tüm heyecanımla sana gecikmiş günleri yazıyorum.. Fakat dışarda,nasıl desem,ortalık kıyamet,öyle ki,üzerime bir şey almadan çıkacak gibiyim.. Dışardaki kaosa kaybetmemek için aklımdaki tüm çiçekleri, cebimdeki tüm harfleri evde bıraktım ve bir kıyımın akışına bırakıyorum kendimi.. (İnsanın insana kıyametini,ki sonunda umutla dolu olsa da yazmak dahi ne kadar zulüm,ne kadar acı değil mi) Dünya şiddetli ihanetlere direndikçe,koynumuzdaki içtenliği saklamak da o denli acıtıyor canımızı.. Biz,toplumsal hüznün ve isyanın çekirdeğiydik.. Hayatı dolaysız anlatma sanatı bizzat hayatın kendisini anlatmakla yükümlü değil mi?. ..... Göç mevsimi serçe yüreğime aldım kırlangıçları.. Her sabah gökyüzüne kayboldum..Her gece bir pankart dolusu sloganlar attım sokağa.. Stratejik kaçışlar örgütlüdim kendime.. Her yüz kendini gösteriyor..Her bakış kendini yaşatıyor.. ’Beni kendinde ara’ desem,C Ersöz’ün ’Beni ancak bir benzerim öldürebilir’demesi gibi susup,kırılgan bir koza örerim kendime Gör ki,bir cebimizde çıkmaz sokaklar bir cebimizde mavi tortu.. Aynalarda kaşı kara gözü kara dalgınlık..Hep uzağın,uzağında.. ..... Şimdi gecenin en ileri saatinde bunları neden anlattığımı düşünüyorsundur.. Dün gece pencereyi hafif aralık bırakmıştım,Haydar’ın ’Gece Kelebeği’ gelip konsun diye kanepemin bir ucuna.. ’Edebiyat düzen bozan’ diyordu Gece Kelebeği,düzenim bozulsun istiyordum.. Haydar Karataş,otoritelerin ezberini bozan Edebiyattır diyor ya! Bu gece hiçbir kitapta,hiçbir şiirde avutamadım düşlerimi,Gece Kelebeği’nden Devrim beklemeye koyulmuştum..Devrimsiz bir Cumartesi daha yitip giderken sokak tutucuların infaz listelerinde adım geçiyordu..İçimde ihtilaller oldu,hissettin mi?.. Nisan’ın on sekizi ağlatsın ikimizi.. 4 Nisan Cumartesi..16.. (Aşk’ta Kolektif Özgürlük Gibi İnsanın Kendisinden Vazgeçmesi Değil midir Biraz da) Saat gecenin çiçek kokan vakti herkes az evel çekip gitti yürekte bir çiçeğe bölünmek duygusunun alabildiğine telaşı Su’da bir çift gülen yüzün sureti Levent’te duvarları sarmaşıkla örülmüş yasal ev istediğin resmi çiz şimdi aklındaki filmi yaz ya da akasya ve leylak kokusu İstanbul bir peron kalabalığı dışarıya sesimiz karışır her Cumartesi öyle naif öyle alçak tonda öyle sevgiyle mevsimin diliyle ağlarsak da gözyaşlarımız aynı nehre akar hiç değilse güldüğümüzde kuşlar sarılmıyor mu boynumuza Nisan’da hiç bir şey kendine gecikmez deniz mavisine,ağaç meyveye,tramvay yolcusuna,figüran repliğine Temmuz’unu bekleyen bir imge gibi izdihamla doludur gecenin çayını ısıtıp içerken bir dokun yüreğine sar yüzüne ellerine sür bir heykelcinin dokunuşunda,şairin sesi, kemanın büyüsünde, renklerin coşkusu,kelimelerin asilliğinde dışardaki ses ürkütmesin bizi hala en şüpheliler listesindeysem ne çıkar gökkuşağının yedi rengi dolanıyor bedenimde -Bitmeyecek bir kitaba sığınır gibi sokuluyorum satırlara.. Sen de sokul şimdi..İki kent,iki düş,bir yalnızlık,bir kaç şarkı.. Sesimin içiyle konuşuyorum seninle- |
Demek ki tek kişilik değilmiş aşk..
Gökyüzü bunca çokken..