yağmurun saklambacıbir masalın içini dolduracak olsa adımlarım binlerce gözyaşı çıkartır yüreğimin ölümlerinde zaman karanfil saksılarına yerleşen maskeler kıpırdar gözlerime aynaların isini sürünmüş gök boşalır saklı duran takvimlere yağmurun saklambacında sokaklar bozulur ve başlar bir annenin eşiğinden karanlık çiçeklere uyanmak köklü hüzün demek çünkü su boyunu atmıştır ağaçların tepesine soluğuma düşen gecenin tarlasıdır çığlıklar yudumladıkça kanat vuran giyindiğim her uğultudu off... yüreğimin avlusunda tutuklu pencereler böyle bir yalnızlık görülmedi elmayı soyan sonra çocuklar gibi ağlayıp dudağımı ıslatan telaşlı serçeler başımda kağıttan gemilerle dönüyor korunaksız yolculuğa tohumunu çıkarıyorum hayallerimin güneşe asılamayan kaç sabah uçukluyor yanağımda özlüyorum tel örgüler arkasında el sallayanları tenimde diz çöken film ve sahnesinde annem kapatıyorum şehrin çekmecesini çünkü göbeğimi dolduran yokluk almıyor beni çukuruna bakıyorum tozlanmış resim gibi ruhuma dağlanan adımlara ah adamlar da bırakmış ışığının siyahını çerçevemde masalın içini doldurdu yüreğimden ay’a çıkanlar odamda eşleştikçe uykular doluyor sofralar düşmek için aydınlığa hangi merdiveni kullansam sağ kalır kalabalıklarda başım off |
eşdeğerime yansıyan sessizlik
....