Sessizce
Sevilecek acılardan yürünmüyor artık
Sessizce sislerin içinden gidenlere Ayrılıklar yataklık yaptığından beri… Öfkemizin ardındaki tabaklarda arta kalan Yanlarımızı sıyırıyoruz… Ellerimiz en acı yanlarımız… Gözlerimizin bir yanı hala çocuk Hala Fakir avuçlara düşen yağmurların İzi güneşe çıkartılmazken Arta kalan parçalar keser Elleri… Gidenlerin isimleri kütükten silinince Her insan sarsılır Ne kadar derinde olursa olsun kollar… Kesmeyi çocukluktan öğrendik Fazlasıyla çıkan sakallarla Tanışınca… Bir başka adamın avuçlarında Değişir her yüz Tanınmayacak maskelerin En kötü yanıdır Gözlerinde değişeceği endişesi Ve Gözlerin çaresizliğinde herkes kadın Ve biraz Gözleri eğdiren yüzlerde adam… Her şey gidildiğinde bitti deniliyordu Ve ölüler ölü olmuyordu… Her zaman Aklından çıkan rüzgarların savurduğu İnsanlar Ve olmadık mücadeleler zamanında Yüreğinden eksik koşan aşklar Doğdu bir yanı sakat olan Olmadık adamlar bulundu Olunacak en cani kadın… Aklından eksik ve bir o kadar yüreksiz İnsanlar gezinir oldu Bir akşam sokağının sayısız Kaldırımlarında… Hep mi rüzgar götürürdü Olmadık anlarda elimizden fırlayan Kalpleri… Yoksa gitmek mecbur muydu? Her sevene… Sevilene… Yoldan geçenlerin sessizce Kandırınca kader oyunlarıyla… Kim biliyordu Oyun oynamayı kim çocuk olmuştu Kim çocukken öğrenmişti ki hayatı Kazansın son eli… Sessizlik çöker ve bazı geceler Ne gelen tanıdıktır nede giden Her bir dalganın sesinde raks eder Sandallar Gözlerinde bir ışık beliren fenerlerin Dillerinde kurtarılan hayatların Ruhları parlaktır hep Gece hiç kararmaz… O sahil fener alayı dır Ve alaya alınır her gece Bir sahil ateşinde… Martıların götürdüğü Acılar hep derinlere batar Karaya konmaya korkar bazı kuşlar… Uçmayı öğrenen kanatlar Hep özgür sever Bulutların çocuklarıdır bütün kuşlar Öldü mü mutlaka yağmur yağar Bu kente… Ve en bilindik acılar eser Kanatları olmayan… Elleri birbirine düğümlü kader mahkumları Yaşar Denizin en ortasındaki muazzam manzarada Bazen öyle geçer ki rüzgar Alır götürür bir mahkum denizin Sırtındaki adaya… Yaşanılası acıların mahkumluğu batana Katardır… Hep kan çeker içten içe… Hep dişlerinde sayısı eksik Şekerci bir adamın çocuğu gibi Olmak vardı eskiden… Hep zamansız hep ansızın düşer Dişler Ve geçirilecek kadar ısırılmazdı Ağza alınan her isim… İsimler düğümlerken içimize giden Her yolda Bir ölü kadar susmak vardı Acılar yutulmayacak kadar büyüdüğünde… Hep maskeli hırsızların üşüdüğü Kışlar ağlanırdı Herkes yırtıp attığında yüzündeki maskeyi Yaşamak daha kolaydı sanki… Aklımın fikir almaz bağlarıydı Yıllandıkça tadı dudaklarına benzeyen Yanlarım… En olmadık yangınların fakir babasıydı Ekilip elenerek ekmeğe giden Köylü ayaklarım… Hep zaman aşımına uğramış Tarihi ve eski bir defterin küflü satırlarında Bırakılan insanlardan Umut bağı kesilmedik Kurbanlık acılar bırakılır Bayram yerlerindeki acılara benzerdi Hiç bilmediği yüzleri çizen ressamlardan Bilindik tablolar almak… Acısında bastırılan parmaklar kesilir Günahsız basılan tetiklerin günahında Ceset dolu beyinlerden içilen fikirlerin Sonuçlarına geçirilir yastıklar Alınan her şey biraz akıl karıdır… Hep mutsuz geçen saatler Uğursuzluk getirir… Gölgeleri olmayan yüzlere… Ve kayalıklara vuran cesetlerin Sessiz namelerinde çığlık çığlığa Eser rüzgar… Kayalıkların ele avuca sığmaz Hırçın çocuğu… Bir intihar varsa eğer yakasında… Gece her daim ayrılıkların Batmayan kaptanıdır… Yıldız nişanı her daim göğsünde… Hep elinde kalemiyle göğsündeki yaraya Bastıran adamlar gezer Eğer deniz öpüşüyorsa sahille Hep bir kadın sever Gözleri deniz… Saçları biraz kızıl Her sabah… Böyle zamanlarda ölen adamlar Hep kimsesiz Hep kim seniz Hep kimsiniz Ölür… Sahipsizliğin en acı yanıdır… Kalbin üstünde pinekleyerek Adını unutmak… Çaresizlik isminin yalnız kalmasıdır Eğer mezar taşları hala büyükse… Büyük yüreklerin acıları kaldırılacak Yük değildir Eğer kalem ve kağıt bir dost değilse. Ve Temerrüde düşen her aşık için Tanrı alacaklıdır… (Se) |
güzel
_NiLa_ tarafından 1/26/2011 11:26:49 AM zamanında düzenlenmiştir.