Sen git…
Güneş açık kalsın
Sen git… Sen git ıssız akşamlar bağrını açar gökyüzü Kurak geceler dualarımla sırılsıklam dudaklarım gibi Kağıtlar doldurur gözlerimdeki boşlukları Şarap denizinde ismin kağıttan bir ezgi gibi kesik Yönünden firari bir uzaklık sıkışınca göğüs uçlarıma Tut omuzlarımdan asılı kalan bir çamaşır gibi Sayfalar dolusu adın her bir dizeye sıkıştırıldığında Evler sokaklar ve belki duvarların ardından sevilir insan Uykusuz geceler mesafeler ölçtüğünde aramıza Adım atacak kadar göz ucu koş şu dünya üzerinde Ulaşılmayacak gibi değil aynı noktada buluyor gözler Mümkün olduğu derece göğsünde bir ok gibi sabırsız Ve gözlerini uzunca bir perde arkasından uzatır gibi sinsi gece Uçsuz denizlerin nefeslerine armağan edilmiş bir yelkenli gibi İki kolundan tutulmuş bir dümeni çevir benim mabedime Öyle şaşırmış ve mağrur bulutların ardında güneş Sen bir denizi taşıyan gözlerinde gittiğinde can alıyorsun göğsümde Uykulara zehir katar gibi parmaklarımı kıran bu suskunluk Yalnızlığın masasına oturmuş birkaç sözcük gibi adın bir camda Kırılan geceden arta kalan deniz kokusu ve ılık bir rüzgar Olmayan kuyulara düşünce insan azalmıyor aradaki mesafe Gözlerim az kurak ve su geçen bir nehir gibi ağzı dolu taşmakta İliklerimden çekilen bir kanca gibi her yanım bozulmakta Yaralarda kızgın demirler uyutup kırık bir kalbe saplamak gibi Solan yanaklarıma özenmiş bir gül bahçesi gibi kokun sanki duvarları yıkılmakta Ne kadar tutunsam da yer çekimlidir insan unutarak düşer Hatırlayarak öğrenir bulut nasıl ağlar Ne kadar açılırsa yol o derece ümitlenir insan geleceksin diye Hangi tarafına düştüysen ayın gamlı yüzünde dönen bir pervane gibi Salınan bir geminin veda etmesi gibi ilerler yüzün gece denizinde Ben uçurtmalar gibi fikirlerimden ipler dizdiğim kağıtlar salarım gökyüzüne Çoğu zaman yanlış duaların rüzgarı yalnız kıyılara sürükler Her ne kadar içimden konuşuyorsam da nefesim sana varmadan biter Gözlerin anlamsız duraksamalar gibi sadece konulmuş iki nokta üst üste Bir noktada biten çizgileri ortasından siler bilmeyen yanlış yapma korkuyla Uçurumlardan düşen çiçekleri daha kötüsü şehirler sahiplenir Çocukluğu olmayan bir toprak parçasının payına en fazla Yalnızlığın payından düşürülen kalabalık bir oyun bahçesi olmak düşer Ben seni kurgularken noktasız kompozisyon sayfaları gibi okşadım saçlarını Belki küstüğünde yıldızlar bir fener alayının arkasındaki camdan çıkakmışsın gibi Çengelle bağlasalar bir kukla gibi geceden kalma asılıyım belki sana Sustuğunda üşür ya sığ denizlerdeki o ıssız kıyılar öyle çıkmadım hiç yüzüne İki yumurta kabuğunun birbirine değdiği an gibi göğsümü çatlattığında bu sevgi Ya sevilirsin yada seversin hani ihtimalden öte biraz ölmek gibi Sen gelirsin belki ama sonradan ayrılıklar olur sen bana bitişik bir düşme gibi Sen gittiğin için olsa gerek bu demir yüzlü gemiler çok ağır gelir denizlere Yada kuşlar gökyüzüne bedenler toprağa ruhum yokluğuna Duvarlara açılan deliklere resimler değil de belki ipler asılır Sarhoş ne bilsin ölmeyi denizde ölmek yok ki ayrılık her yanım Gözümde bir kurşun yüreğim sanki bir ceylan gibi Tutukluk yapılacak zaman mı var kalp molasız bir işçi Sen git Açık kalsın göğsümdeki yara bir kahraman çıkar belki sıyırırlarsa… Bir yanım uyuşmuş yokluğun dolu içim zehir gibi Unutulmuş kapılar çarpıldığında acıyan yaralar Çocuk gibi koştuğum o sabahlara düşen kar gibi yoksun dilimde Yok artık sahillere demirlenmiş sandallarda seni beklemek Ve çok başka artık boş sokak aralarından geceyi izlemek Geçecek gibi gülümsüyor yine bu gece sessizce kamaşmış gözlerim Tepelerin ucundan gün ışı serperek geçip giden günlerin arasında Olmadığın için mi yarım bu tablolar kağıtlar evler takvimler Fotoğrafların köşelerinden giren yüzün çıkıyor artık sahipsiz Yolculuklar çakıl taşları üzerinde ve bir pencerenden atlayasım geliyor artık Hayaller buz üzerinde sona kalan bir dans gibi hüzünle ölüm sessizliğinde Solarken acımıyor mu sanki gülün yaprağı dikenine Göğsümden çıkan yolun ardındaki bir mesafeye ulaşmak Şimdi çıksam aralarından kurtulabilir miyim zamanın Koşsam yüzümde anıların yağmur gibi aktığı gözlerime çarpabilir miyim? En uzun ezgide çalan şarkıların arasına karışıp topuklarımı vurabilir miyim yere Yoksun ya hani Sen git Açık kalsın kapılar Henüz vakti gelmemiş sözcükler doludur Ben kurulmuş bir müzik kutusu gibi Etrafımda dönüp dururum Sen uyuyana kadar… //Se |
saygıyla