Yoruldum
Yoruldum
Akşam saçlarına indiğinde gezinen bulutlar İçimde bir hayal kırıklığının eteğinde gözlerim Geçerken ince bedeninden güneş gibi sıcak Ve ayakların gibi hayat kaldırımlarında yalnız Avuçların yaralarımı saran merhem gibi Gece kitap satırlarının kaçak şövalyesi Sözün bittiği çakıl taşlarındayım parmaklarında Pas kokan zifiri bir özgürlüğün kulaklarında Sallanan demirden bir hüküm dudaklarımda Duvarların ardında bir avuç dolusu su Ve yalnızca rüzgar salıncaklarda yüreği dolu Güne gözlerini kapayan bir sokak lambasıyım Gölgelerinden saklanan bir korkak zift gibi Dağ yamaçlarında bedenim karlar altında Ve çöle dağılmış bir kum gibi yüzüm yanık Susmuş türküler ve buz tutmuş geceler Elime geçti sonunda ecel bileklerimden Rüyalar sığ denizlerden kopar gibi Bir güzel denizkızı çıktı sanki içimden Vuruldum demir bir kapının ince yanına Çıkmadan bu dünya içinden o yalan yola Bir parça bıraktım ve birde damla ardımda Bir gül için akıp giden taş duvarların arasına Tutundum bir namlunun ucundaki süngüye Asıldım yalandan dövülmüş bu masum demire An ve o an yoruldum Sana koşmaktan… Yoruldum Tek amacımdan feragat ederek yere serildim Dinlendim sırtımda hala tanımadığım bir koku Töreden arta kalan bir parça eksik göğsümde Sakallarımın arasında yıllar renk değiştirmekte Gözümde cılız otların sessiz ninnileri gibi simalar Ağaçların dallarından kopan kuşlar misali Ayaklarım bağlı yere uzanamam gökyüzüne Denize ayaklarını uzatmış bir merdiven gibi Şimdi izlerinden serin sulara değdiririm dudaklarımı Açılan gemilerin yelkenlerinde boş bir sayfa Ucu kırık kalemleri batırıp denize kız kulesi gibi Tutuşturmak var ucundan kibrit gibi sözcükleri Sarılıp bir sigara dalına dudaklarına koşmak Duman gibi anlamsızca yükselmek Ve koparıp saçlarını koşup gitmek uzaklara Gözü kapalı bir şehrin kirpiklerinde tenhadır saatler Şarap şişesi gibi deniz sallanır durur Bağrımdan yuvarlanıp giden düğmeler ardı sıra Bir ayrı sokak ucunda sana giden bütün yolları birleştirir Ve duydu ya kopar gelir çığlar yokluğuna Uğurladılar dağların başını bağlamış dumanları Eğilmiş bir dalgadan arta kaldı gözyaşım Düştüm yere bedeni saran toprak Ve üstüne çullanan gece gibi çektim üzerime Bir ayrılık ve biraz hüzün yoruldum Bu gece… Yoruldum Bir bulmacanın çözülmemiş gözleri Ve hala barut kokar avuçlarım öldüğüm gece gibi Kaçtı güle sürdüğüm o kokun Arası açık bir mektup gibi biriktirdiğim o sözcükler Her sabah bir şafak söker seni iliklerimden Kuş sesleri bir ip gibi penceremden uzanır yere Sahipsiz bir nota duyulur sabaha karşı Ve açık bir kapı aralığı bulunur hep zulamda Damla damla kan akar devrilmiş bir bardaktan Kendini toplayan bir mum içi geçmiş yine Çatlak duvarların arasında habersiz misafir Ayaklarımı saran başı kopmuş bir çorap Dünün haberlerinde hala adın sayfalarca Bir işçi gibi adın sürekli kafamda dolanmakta Ve bir hasret yüreğimi zorla çalıştırmakta Dışarısı bir pusu uzuyor yollar ve yoksun yanımda Işık sönmek üzere bir sefer hazırlığında Yaklaştıkça yıkılıyor taşlar ardım sıra Bir pencereden aynaya uzanır gibi bir sima Kirpik uçlarımdan gözyaşı tutarım geceleri Kapanır sayfalar yine okunmuş bir hayattan sonra Bir kefen buldum bırakıp gittin elbiselerden Gece siyah ama renkli bir elbise üzerimde Elimde dudaklarından arta kalmış bir şarap Ve yoruldum yine hayat basamaklarında Yoksun yanımda… Bir kağnı ve izi var toprakta Toprak kokusunda dağılmışım damlalar gibi Bir yapbozun parçaları misali birleşip nehirde İçimde balıklar yaşatırım Renkleri gözlerin gibi Yorulur dökülürüm sonunda bir başka denize Adım unutulur gider Yorulmuşum ben sen kalmamış gözlerimde… //Se |