2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1910
Okunma
Asılı bulutlarda sallanan damlalara benziyorum
Eski anıların içindeki yolculuklarda gezinir gibi
Sahipsiz bir rüzgârın dişlerinde ezilen bir mavilik
Geceyi üzerime örten hissin soğuk teninde
Saklı kalmış acıların oyuklarında umut ediyorum
Sesim kimsesiz ışıkların yanması gibi
Ayak izleri olmayan taşlar kadar mutsuz
Pirelerin ayaklarında uyuyan hayallerim
Başı eğik bir adamın cebinde ısınır gibi
Kısa tırnaklı bir acının izlerini taşıyor sanki
Gece koşmakta
Rüyalarım uzun bir maraton
Uyanışlara gebe gözlerim
Bir fiil yıllanmış şafak kızılı örtün ayaklarıma
Dudaklarına karışayım…
Aklımı çıkardım hayal kahvesinden
Uzun demli bir yol kıvamında yağış bırakmaktayım ardıma
Karışık renkler cümbüşünden bir at sırtındayım
Dağlara uzanan gözlerimin rengindeki saflıkta
Bir yol çizmişim kolları uzaklıkları saran
Anlamların dışına çıkan kemikler saklıyorum sırtımda
Bütün yıkılmalar dahil top seslerinde bütün hayaller yıkık
Kalbin seslerine diren duvarlara sığınmış ayrılık
Kat kat sarılan renklere batan sancılar kan rengi
Çıkmaya çalışan bir kelebek gibi kalbinin sesi
Topların aklı karışık
Tam orta yerinden sıyrılmakta
Can havlinde sesler rükûda
Aniden uyuyan gözlerimde durdu zaman
Seni geçen o anda…
Avucum kapalı kutular diyarında ansızın kilitli
Geç kalınmış vedalara göz kırpan ışık sicimi
Kapı aralıklarına açılan sayfalar kısa ve öz bir terkediliş
Sokak kaldırımlarını arşınlayan ışıkların selasında
Gölgelere çekilmiş hatların vasat duruşu
Kilitli hatıraların boş odalarında karanlık çıldırışlar
Alnım mağdur bir adamın gözlerine çakılmakta
Sabah güneşini kovalayan rüyalarım sen pusulasında
Uzak bir deniz yalpalayan gemilerin sırtına yaslanıyor
İzi ömür bitiren yaraları takip eden bir kaderi bitirir gibi
Sağım sığ bir çukur
Soluma ilişmekte gece
Açılan avuçlar yara ve yar
Geçilen tende her kadın bir avcıdır
Gecenin gözlerini süren yolda…
Çölün nefesinde titreyen kumlara basıyorum
Ağız dolusu bir yolculuk ettiğim
Sıcaklığın alnımdan dökülen incileri sıyırması yakın
Islanan dişlerimi sıyırmış kaçan tadımı adımlıyorum
Kuru zeminlere basan ayaklarım yalın ve çıplak
Kuru bir kâğıt zarfında çatlayan sözler biriktiriyorum
Ufkumu yaran seraplara yüz sürmek için gözlerim açık
Öyle hayaller dizmişim sehpanın altındaki çukura
Yalan yanlış yönü cılız bir ip makarasına asılı
Diz çökmüş mehtabın zırhı göğsümde anca bize faydasız
Ölüm habersiz yolcu
Ardımdaki izin kokusunda
Garip bir tat dudaklarıma yığılmış
Çöllerde kum ansız bir fırtınadır
Seni kaybetmeyi başarabildiğim…
Hesapları tutmamış sonuçların elde kalan farkısın
İkilemlerde tesiri yüksek bir çarpan etkin oldukça yüksek
Zarı atan ellerin arasına sıkışmış bir olasılık
Tutulmamış bir ihtimalsin ansızın kopuveren
Yürütülen geceleri sabahları koşturup duran
Bedeni iz çukuru ayrılıklar asmış çivi gibisin
Kolları uzatılmış ayrılıklara asılmışım ucun ucuma
Tepelerin köşelerine saklanmış giyotin keskinliği
Gözlerimin peşindeki o gölge sesinde saklanmışsın
Çıkarımları olmayan hesapların bedelisin ileri sürülen
Bedenim ruhunun bağlamlarında
Karanlık bir günah vadisinde
Asılmaya yakın bir sınav
Bütün çizgiler karışmış kader yolunda
Sen çıkarılması zor günahların bekçisi
Vücuduma kök salmış…
Uzayan köklerin kıvrımlarında hasret bağlıyorum
Rüzgârların yol gösterdiği martılar kaçışırken
Denizin üstünden kayan güneşin sebebi sensizlik
Boş sahillere uğrayan gece karanlığına boyanmışım
Eksik renklerin tablolarında bir kış gibi soğuk
Kirpiklerimi kırıyorum uyuduğum köşe başlarında
Geçen zamanın önünde dilenen bir seyyah gibi
Avuç açtığım yalnızlıklar büyüttüm
Seni andıran zamanın resimlerinde büyümüş
Kanatları kırık kuşlar gibi uçmaya hasretim
Bileklerimde hasret prangası
Birbirine vuran zincir sesleri
Güneşi kapatan duvarlar gözlerimde
Taş yastık bir mezar
Hala gözlerinde ayrılık mahkûmuyum…
Sorular cevapsız bir düğüm gibi tıkandı boğazımda
Yürüdüğüm yollar yırtık bir sayfa gibi
Sapa yokuşlar yorgun dizlerimi bükmekte
Kuşların dalları yaralaması gibi çaresizim
Mevsimlerin beşiğinde sallanan öksüz bir umut gibi
Karanlık kaldırımların ıssız koynunda dolaşıyorum
Bükülen yanlarımın ağırlığına çökmüşüm
Devrilmiş denize hasret kumlar
Deniz uzun soluklu çalgıların o ansızın yakaladığı notaya basmakta
Dudaklarımı kilitlemişim üflediğim yalnızlığa
Uçları kesik mektupların
Zarflar delik deşik
Gözyaşında batan kâğıttan gemiler gibi
Soluksuz okunmuşum yine dudaklarında
Hatırlanmam zorlaşmış yine aklında…
Borçluyum hala penceresinden denizi kucaklayan o eve
Yağmurların buğularında ismini kazıdığım o camlara
Gecelerden sabaha kadar alnıma bir silah gibi sıkılan bekleyişlere
Kaç geceyi kırıp avuçlarımda gözyaşlarımla yıkanmış ki yüzüm
Bahar ertesindeki o tatilleri bekler gibi oturduğum boş sandalyelerde
Sabahları camları kırar gibi karıştırdığım o gökyüzü
Bir anahtar gibi alnımda çevrilirken ümitlerim
Yok sayıyorum sensiz çevrilen o satırları
Unutmuş gibi çevirip en baştan resimlere dalıyorum
Gelmeyeceksin gözlerimdeki o adamı öldürmeden biliyorum
Kapatmadım daha satırları
Son noktalara geliyorum
Ansızın buluşmalar kesiyor yolumu
Sıklıkla sana benziyor artık
Elleri bırakılan o küçük çocuklar…
Vakit kanı çeken bir bağ gibi kopuyor içimde
Boşluklara basıyorum aklımda çakılı bir düşünce
Rüzgâr kumların arasında oynayan bir bebek sanki
Küçük adımlarla sahilde geziniyor gibi dalgalar
Avuçlarımdan kayıp giden hayatın izleri derin
Yaraların ağzı açık bir imdat çığlığı gibi kanıyor
Son gonk sesine uğramak var kader cetvelinde
Kulaklarımda pas kokulu uykulardan arta kalan sesler
Bildiklerimin arasında eriyor ne varsa sana dokunan
Artık bırakıyorum içimdeki kelebeği gece uzun yine
Sıkı kapattım tenimi
Üşüdüğüm yalnız sokaklar sana emanet
Bıraktığım gecelerde hep düşlerine ziyaretçiyim
Ne kadar açık kapı varsa aklında
Karanlıklara sakla ruhumu mumların ardına
O zamanlar gölgelerinde resmet beni…
Bir kavanoz
Çakıl taşı gibi havasız seviyorum seni…
Boşluklara sızıyorsun aniden...
//Se
5.0
100% (3)