KIRMIZI GÜLLERİN ÜŞÜMESİN PENCEREMİN KIYISINDAÖyle bir kasırgayla esiyorsun ki, Ruhum yukardan bedenimi izliyor. Müebbedimin infazını izliyorum bir tülün arkasından. Def(n)ettiğim hüznüm kurşun gibi ağır... Kırmızı güllerin üşümesin penceremin kıyısında Soluklarımla ısıtırken sayıklarım bir kumru sesinde ismini Güzlere vurulan uçurumların kıyısındayım ne olur tut! Ellerimi Müebbedim k/anarken ustura kesiklerinde Kaç geceyi içmiştim oysa gözlerinde, Tanık olduğun davamda sanık sıfatıyla Yargılarken beni kendi pencerenden Hiç bu ateşten çemberde izlemedin ki , Figüran olarak oynadığım repliği. Sen yokken bir ölüyü oynuyorum. Yutkundukça boğuk bir sesle:’’ Sevdam mutlu ol’’ derken Kendi infazımı ellerimle gerçekleştirdiğimi biliyor musun? Ve sen sanıyorsun ki uğurlarken mutluyum. Kaç dünüm oldu ki senden b/aşka Yarınım olsun. Münzevi bir aşkın hüzün bestelerini çalarken yüreğim, Kıyametimin çıkmaz sokaklarında yalınayak yürüyorum. Kısırdöngü bir hengâmenin içinde Omzuma yüklenen yüklerin altında ezilirken, Sende aldığım bir nebze soluğu ta uzaklardan Masum bir gamzenden öpme ümidimi Kelepçelerime mahkûm ederek tüketme! Daha bakire gülüşlerimiz var Yaşama tutunmak adına. Koynumuzda batıracağımız güneşlerin hatırına Kanatma, her an sana akan doğurgan imgelerimi! Ya da sadece sana b/akarken parlayan Yakamoz gözlerimi... Fahişe gülüşlere inat Kasık aralarında atmayan kalbimin İpoteksiz tek varlığımın Kafası koparılmış bir Anka kuşunun Ölüm çırpınışlarında Beni bırakma! Bırakma! Bırakma! NECAT USLU… |