YALAN RÜZGARI
Aklımın yetip yetmediği,
Ayaklarımın gidip gitmediği, Gözlerimin görüp görmediği her şey... "Sen" diye sarılıp uyuduğum yastık, Sensizlik diye korkup kaçtığım, şu masum karanlık... Vel hasıl dilimin varıp varmadığı her şey, Seni sevdiğim kadar gerçek olsaydı... Keşke. Keşke acılarım savruk bir rüzgara verip, Asılsız sıfatlardan kurtarabilseydi kendini. Ne olurdu her şey acılarım kadar mert olsaydı. Onlara yapılan zulümler kırdı belimi. Ben kendimden geçtim. Daha fazla ezmeyin çilelerimi. Atıp tutmayın cefayı su diye içen benliğim hakkında. Tutup atmayın uçurumlara, Yanından bile geçemeyeceğiniz duygularımı. Susun. Susun da gerçekçi yalanlarınızın, bencilikle yoğrulan hamuru ekşisin "yalan" diye gömdüğünüz gerçeklerin ışığında. Susun da meydan mutluluğa kalsın artık. Asla kurbanı olmaz bu sevgi, iğrençliğinizin. Çünkü biz yaramızı, sevginin ateşiyle sardık. Keşke dilim gerek duymasaydı bunları mağrifet gibi anlatmaya. Ukalalığımdan değil cümlelerim. Unutulmuştu. Hatırlatayım dedim. Üzerime vazifedir. Sözlemeye yetkim var. Evet... Bana düştü bunları anlatmak. Şerefsizlerin ağzına sakız yapmaktan iyidir, Sevgiyi acemi bir şairin eline bırakmak. Unutma yalancı. İster bir sitem say. İster karıncanın deveye baş kaldırışı. Ama unutma; Şairlikte acemiyim, Sevmekte usta. Söylediğin gibi; Rahatlıkla yerim cümlelerini. Ama sen yiyemezsin benim çaylak dizelerimi. Çünkü senin ki tatlıdır, benim ki acı. |