YAĞLI ÇIRA
Yanı başınızda olmadan,
Gözlerinize bakmadan geçirdiğim günler. Sıcacık sobanın çıtırtısında, Demlenen çayın dumanı, Demliğin isi, Penceremi süsleyen uzak dağların sisi, Gürüldeyen güğümün sesi, Bir damlacık düştüğünde kuzinenin üstüne, Kaynayan suyun fokurtusu ve çıtırtıyla bütünleşen senfonisi. Çatıya vuran yağmur sesi, Dalından kopan armudun çinkoya vura vura yere düşüşü. Odun kokusuna bürünmüş ocak başı, Kuzinenin altında kuruyan fındık odunu, Gözünde kavrulan kabuklu fındık, Yanı başında asılı yağlı çıra. Dokunduğumda elime yapışan reçine. Tekrar tekrar elime alıp kokladığım, Yapışacağını bile bile. İnsan çıra kokusunu özler mi? Ellerinle sardıktan sonra, Sobanın üzerindeki güğüme yaslayıp kuruttuğun, Köze tutup yaktığın sigara. İçerken, baş parmağını çenene dayayıp, Düşünceli gözlerle etrafı izlemen. Benimle göz göze gelince, "Yaramazlık yapalım mı" dercesine gülümsemen. Hep merakımdır. Acaba ne düşünürdün öyle kara kara? Yarın hangi bahçenin otunu biçeceğini mi? Don vurur da mahsül yanarsa, O seneyi nasıl geçireceğini mi? Yoksa yılların nasıl akıp geçtiğini mi? Neydi yuva yapan dert, gece yarısı kafa tasına Dedem... Baba yarım... Hasretin yuva yaptı ciğerimin ortasına. Yıllar sonra bir bayram günü seni gördüğümde, Gözlerinin altında ki torbaları, Boynundaki sarkıklığı, Hareketlerinin ağırlığını, Konuşmandaki peltekliği, Görüp duyduğumda hissettiğim o tarifsiz duyguyu, Hiç bir kitap, şiir, roman anlatamaz. Resim defterini alıp yanına gelirdim. Şapkalı Ecevit ve tabanca çizerdin. Ne de güzel çizerdin. Keşke birini saklasaydım. Ah çocukluk... Nerden bileydim. Sana hep baba derdim. Sen de her torununu beni sevdiğin gibi sevdin. Hepsine bana seslendiğin gibi seslendin. Ama ben öz babama bile, Sana dediğim gibi yürekten, sevgi ve güvenle, baba diyemedim. Sana ilk kez "dede" dediğim günü hatırlıyorum şu an. O an yüzünde oluşan garip ifadeyi görüyorum. Bir kaç saat sonra sedire uzanıp, Üzgün bir ses tonuyla, "artık dede olduk" deyişin. Uzakta değildim. Hemen yan odada ağlıyordum. Aramızda ince bir tahta... Çocuk yüreğim garip duygular içinde, Aklım arafta. Ama hiç bir suçum yoktu inan. Benim fikrim bile değildi. Bir perşembe günüydü. Sen çarşıdan gelmiş, Benim istediğim tüm oyuncakları almış, Listedeki bazı şeyleri unutmuştun. Ben kilim desenlerini yol yapıp, Yeni kamyonetimi sürerken, Kulağımın dibine eğilip "ayıp" dedi birden. Kafamı çevirip baktığımda kan bürümüş bir çift göz, Sıkılmış dişler gördüm. Korktum. "Ayıp" diyordu hala... "O senin deden" Acaba ne istemişti, yirmi üç kilo bir bedenden. Söyleyemedim. Ama seni hep baba gibi sevdim. Sigaramı senin gibi içtim. Çayı, senin demlediğin gibi demledim. Bir çocuğum olsaydı eğer, Onu senin beni sevdiğin gibi severdim. Bir gün aramıza duvarlar örüldü aynı sebepten. Dişlerini sıkıp, kan bürümüş gözleriyle, Yalanlara ve kine mesken olmuş sözleriyle, Duvarları ilmek ilmek ördü. Özveriyle. Yağlı çıra gibi yakıp ciğerlerimizi, Uzak dağların ardına attı bizi. Günahkar... Yağmurun sesini dinliyorum şimdi. Duyamıyorum. Çatım beton. Çayın tadı yok, Bardağım karton. Ocak başının tadını vermiyor uzayan balkon. Hatıralarım çınlıyor. Kulaklarımı tırmalıyor iniltisi. Tahta kurusu gibi kemiriyor, Dinmiyor kaşıntısı. Sen... Bir kış gecesi, Pencereden ay ışığını Ve bembeyaz karların Parıl parıl parlamasını izlerken, Soğuk tenimi vurunca birden, Koşarak sobanın başına geldiğimde hissettiğim sıcaklıksın. Sen benim çocukluğum, Öksüzlüğümün sığınağı, Kokusuna doyamadığım yağlı çıram, Hayatıma diktiğim çam ağacım, Yüreğime yapışan özlemimsin. Bunca yıl sonra söylersem "ayıp" olur mu gerçekten? Bilmiyorum. Gözümün önünde aynı tablo. Korkuyor çocuk yanlarım. Beni senden, seni benden uzağa attılar. Yaramsın. Kim ne derse desin, Babamsın. |
Yüreğine emeğine sağlık üstat
_______________________________Selamlar