geceyarısı sızlanmalarıgün hüznün kara kirpiklerinden indi bugün öyle adamlar gördüm ki gövdeleri buluta çarpıyordu bulutlarla ağlıyordum fısıltıları yaşamda yarım kalmış ölüler oluyordu yorgun bedenimde aynaya baktığımda gözlerimi görmüyorum artık ay durgunluğundaki ihtiyar acıları hiç binersem geçmişin gemilerine yalnızlık kokuyorlar üzerimde binersem bir sabah ruhumu alacaklar korkuyorum sus kelimelerin ucunda uykusuzluğum mor ışığa yatarken gölgeleri dinliyorum kaç kez dilim yaralanıyor rüzgarınız nefesimi uçurdukça size benzemekten gelemiyorum mavisiz denize sıyrılıp tenimden nereye gittiniz umutlarım çocuk gülüşlerim hangi dala astınız ellerimle yaptığım çiçekleri -mısralarım yavaş yavaş bezginleşirken seferinde- hissi düşüncede yitiriyorum koynumda emzirdiğim kaderi oysa duvar dibine dökülen kuşlar mırıldanırken şarkılarımı güzeldi biliyorum uzak yakın ne farkeder ki yüzünden maskesi çıkarılmış alabildiince şehirdim ben yosun kokuyordu ellerim ve üstelik su sızıyordu toprağımdan kamburu çıkmış serseri acılara ’hayata takma çelme yersin’ demişti şair. o zaman söndürün ışıklarını odamın cehennemde cenneti göreyim uzun gecenin ardından dev geceye asmıştım keyfi saatleri boşaldıkça aklınızdan tarihler tanımıştınız güneşi/ güneşin saçları uzundu ve gizli bir melekti sessizlik sesini yüreğimden alan söz seni bir daha yazmayacağım sızlanmalarım sakın erkenden bahar açma seyrine daldığım masalda önce öleceğim sonra santim santim doğacağım atlas bir yüze söz |
yakışmış güne
tebriklerimle
daim olsun kaleminiz