Acının ve Yeşilin Çocukları
Tarihin işlendiği kapkara bir tuvalin
en ücra kuytularında resmedilmiştir onlar. Bembeyaz kirece bulanmış evlerin çivit mavisi pervazlarına çakılmış puslu camların arkasından bakan çocuklardır. Alabildiğine sarı saçlarının en sarısından hüzün akar Rodop’ların alaca yeşilini çalmış gözlerine. Bulutların oynaştığı beyaz yanaklarına kızıl güneş oturur. Damarlarında hırs ve tutku akan öfkeli ellerin ihaneti parçaladı bedenlerini. her parçayı dünyanın dört bir köşesine savurdu. Herşeye rağmen; kurumuş bedenlerini canlarına bağlayarak geldikleri göç yollarında yaşama dair sonsuz kere kendini tekrarlayan, her defasında bambaşka bir tonu ile can bulan yemyeşil umutlar büyüttüler içlerinde. Çünkü Onlar; Acıya ve Yeşile sürgün veren çocuklardır. Kırmızının en koyusundan akan kanlarla dindirilen öfke “Siz yoksunuz!” dedi sonra “varsınız!” aslında “biraz varsınız, biraz yoksunuz!” ... ? Halbuki, gözbebeklerim ne kadar büyürse büyüsün yetmeyen ışıksız odalarda, canımdan koparak, tarihin kara yapraklarıyla uçup giden parçalarımda onlar hep var. Pomak gelinlerinin yüzlerini süsleyen pullara konup ruhumun en ince yerlerinde yüzlerce yıl yaşadılar. Bulgaristan’da mavi, Yunanistan’da kırmızı, Makedonya’da turuncu, Türkiye’de yeşil dünyanın her yerinde pembe oldular. Biraz özgürlüğe, biraz tutkuya, biraz huzura kondular yemyeşil dönüşümlerde hep kendilerini buldular yine yeniden, tekrar tekrar doğdular Ve hep var oldular. Çünkü onlar ; “Acının ve Yeşilin Çocukları” dır. |
Selam ve saygılarımla.