KÖHNE SESSİZLİK
Girişi bahçeye açılan tek göz evimin çaldı kapısı.
Ücra kasabaların birinde sessizliğin çınlamaları inledi, Ve yalnızlığın soğuk yüzü asılmaya başladı. Pamuğa sarıp suya yatırdığım fasülyenin, Saksıda boy veren karanfilin, Ve kafesteki muhabbet kuşumun yüzü düştü. Tüm bu gördüklerim ve onca tanıdığım her şey telaş içinde küstü. Sadece kapı çalmıştı. Oysa nasıl da alışmıştı hiç vurmayan tokmağın sessizliğine. Vidaları pas tutmuş, kendi gıcırtısına nasıl da yabancılaşmıştı kırık dökük cümle kapım. Kapı çaldı tanrı sessizliğini yara yara. Toz tutmuş perdeden bakmak lazımdı. Ses vermek değil, gelen sese gitmek lazımdı. ... Bahçe dibinden geçen sarı bisikletin çıkrık sesine irkilmemişti hiç. İrkilmemişti ilkbaharda çitlere tüneyip, birbirlerine serenat şöleni veren kumruların şarkılarından. Aşinaydı, tül perde arasından içeri sızan gün ışığının, havada dans ettirdiği tozların şamatasına. Ve tanıyordu komşu bacada tüten kömürün kızgınlığını, kabalığını ve yüzü karalığını. Tokmak sesine benzemiyordu elbet kırık dökük deri koltuğumun gıcırtısı. Ve hiç kimse benzetemezdi şöminede dans eden alevlerin şenlik bayramını. ... Kapı çaldı... Ruhu derinden yırtıldı ahşap basamakların, Mermer lavabonun, Kütahya porselen tabaklarının, kulpuna küsmüş kupanın… Akıtan musluğun, çay lekesinin, sadakatini yitirmediği sofra bezinin.... Kapı çaldı ve durdu dünyası evimin. Saat gece yarısı. Zaman gece yarısı dize geldi sessizliğin içinde ... Kitaplardan döşemeye düşen satırlara sarılırdı kanatları pencerelerimin. Ve usul usul sokağa bakarlardı göz ucuyla. Yamacındaki masaya yaslanırdı perdeler. Gözümün bebeğinde sandalye ağırlardı sanki duvarlar. Ve içine dünyayı doldururdu toz tutmuş cevizden raflar. Böyle kendisi kadar, Böyle kimsesiz kadar, Böyle yabancı kadar.... Çaldı kapısı, ücra kasabaların birinde, girişi bahçeye açılan tek göz köhne evimin. |