Göğe Savrulan ÇocuklarBirçok zamanın kimsesizliğinde başladı ayrılığımız. Ben gözlerinin karasında karanlığına düşüyordum kör kuyuların, sen sevda şarkılarının nağmelerinde umarsızlığın okyanusunda boğuluyordun. Topuklarım sızlıyordu her adım sonrası. İçimdeki çocuk, dizlerini çekmiş karnına, hüngür hüngür ağlıyordu. Kıyamet gibi yağıyordu o zamanlar sessizlik, kulaklarım çınlıyordu. Sonra kütüphanemin ceviz raflarında sevgisizlik yankılanıyordu. Yazarlar, yaza yaza bitiremiyordu aç, sefil insanları. Ben, bıraktığın boşlukta yolumu ararken, ekmek hırsızlarını ve onlar için alınmış idam kararlarını sorguluyordu bazı vicdanlar. Aynı vicdanların, aynı kararla nasıl sürgün edildiğini izliyordu başka insanlar. Hepsine, hepsine içimden ağlıyordum. Gazete manşetlerinin katil diye yaftaladığı adamların suçlarını okuyordum sonra. Gün geçmiyordu ki dere yataklarından çıkmasın kimliksiz bebekler. Bir kirli zamandı, geçmek nedir bilmeyen. Atlayıp gözlerinin karası bir kısrağa, dört nala gelesim oluyordu sana, gelemiyordum. Yelesinden tuttuğum atın topuğundan vuruyordu tanıdık yüzler. Bir okla, tam on ikiden! Diyordum; at sevmeyen, kimseyi sevemez! Daha sonraları nice atlar öldü, onlara da ağladım. Ağlarken, hâlâ karanlığındaydım gözlerinin. Topuğum acıyordu. Saçlarım yolunmuştu. Demiştim; yelemi acıtan el, gün yüzü göremez. Gördü mü bilmem. Anılarıma görünmez çocuklar yağıyordu kurşun gibi. Zihnimi yırta yırta çıkıyorlardı dışarı. Bir bir… Kalabalık içinde birbirlerini arayan çocuklarla doluyordu dünyam. Seni özlüyordum. Hiçbir çocuğun umurunda değildin. Hiçbiri tanımıyordu seni. İçimdeki çocuk dizlerini çekip karnından, arada bir beni yumrukluyordu. ‘Özlüyorum’ dediğimde, durup durup bana küsüyordu. Ne dersem diyeyim, sözden anlamıyordu. Ne kadar anlamazsa anlamasın, özlüyordum. O mu anlamıyordu beni, yoksa ben mi onu, bilmiyordum. Sonra çanlar çalıyor, minarelerden ezan sesleri yükseliyor, kiliseler camilerle yarışıyordu. İşte dünyanın kaosu tam da o sırada başlıyordu. İnsan insana düşüyor, asfaltlar kana boyanıyordu. Küflü kan kokusu sarıyordu insanı. Açlık biraz unutuluyor, insan bu kokuyla doyuyordu. Çürük elma gibi, kurtlanmış armut, yanık barut… Seni özlüyordum. Ellerinde sapanlarla çocuklar yürüyordu yollarda. Direklerdeki iktidar figürlerine taş atıyor, yerden gül topluyorlardı. Ölen atlar yerden bir çocuk çalıp göğe yükseliyordu. Dünya tersine dönüyordu. Ben seni özlüyordum. Demirden arabalar, belediye bahçelerini sular gibi yıkıyordu kalabalık caddeleri. Zincirler yankılanıyordu alçak evlerin pencere korkuluklarında. Bıyıklı birkaç baba zalim sözler haykırıyor, katran kusuyordu. Bir anne boynunu büküp, tıpkı öğrendiği gibi susuyordu. Pazar tezgâhlarında, güneşten rengi solmuş kazaklar arasında kayboluyordu birkaç çocuk. Dünyanın gözü yoktu. Olsaydı kör olurdu, şüphem yoktu. Adalet, aynı babaların yoğun ter kokusuna sinmiş, göğe yükseliyordu. Ne çirkindi dünya! Ne terli… Kan kokusu, astım hastalarını ensesinden yakalıyor, bedenlerini kimsesizler mezarlığına atıyordu. Yasaklı şarkılar nota nota topuğuma batıyordu. Televizyon kumandaları, evlerin açık pencere kanatları karnıma karnıma saplanıyordu. Uzun ömürlü çekyatlarda geçen çocukluğum, ipini koparırcasına ağlıyordu. Ne dersem diyeyim, sözden anlamıyordu. Ne derse desin, onu anlamıyordum. Özlemeyi biraz unuttuğum o zamanlarda, tüm erkekler birdenbire baba oluyordu. Tüm kadınlar birdenbire anne! Tüm çocuklar, sesi boğazında zincirli çirkin yaratıklar. Susmuş silah seslerinin altında, Arapça dualar yükseliyordu göğe vurulmuş atların sırtında. Karnımda adını bilmediğim bir kaos, beni yarına sürüklüyordu. Korkuyordum. Çatık bir çift kaşın gölgesinde kalırken içimdeki çocuk, özlemin bir süreliğine terk ediyordu bedenimi. Dizlerim titriyordu. Dizlerim titremekten boyuna haya ediyordu. Diyordum; dizlerimi titreten insan olamaz! Diyordum; bir çocuğun ağladığı yerde yıkılmalıydı dünya! Diyordum; ağrıyor sırtımdaki kambur, topuğumdaki çukur! Kimse duymuyordu. Kimse duymuyordu ama ne çıkar! Biliyordum. Biliyordum ve diyordum; ben de giderim o atların yelesinden tutarak. Belki de insan, kendi karanlığına yürürdü, bir kısrağın uzun yelesinden tutarak. Zeynep Perçin |
çok uzun olmasına rağmen beni içine çekti ve okuttu kendini..
Mevlananın Mesnevisini okuyan Yunus: Çok güzel olmuş ama çok uzun olmuş kısaca ''Allah aşkıyla dolacaksın desen yeterdi'' dediği gibi
bende
Şiiriniz çok güzel olmuş ama çok uzun olmuş, kısaca
şu zalim dünyada ''insanlar içinde insanlardan bir insan ol'' desen yeterdi diyeceğim..
ve ifadeleriniz mana ve muhteviyatı gayet derin ve gerçek olan hayatın kesitleri gibi..
Hüzün saldı içimize duygulandık ve insanlığımızdan utandık adeta...
Şu zalim dünya da masumlara özellikle çocuklara yapılan zulüm..
insan olan insanı yürekten burkmalıdır..
tebrik ediyorum
selam ve saygılar..