BİLMİYORUZ HİÇ BİRİMİZ
Sen şimdi elinde kör bir bıçak, bir elmayla ölüm oyunlarına soyunuyorsun.
Kamburu andıran bir bıçakla… Onu öylece sırtından tutup, yüzüne dayıyorsun elmanın. Sen şimdi bir elmayla, bilmem kaçıncı kez ölüm oyunlarına tutuşuyorsun. Üstünde bir gölge beliriyor, duruyorsun. Elma ağacının üstünden uçan kuşların kanatlarına takılıyor aklın. Kuşlar gidiyor, sen kalıyorsun. Ardlarından seyreden bulutlara kayıyor gözlerin. Boşlukları dövüyor… Suretinde bir şeyler seğiriyor. Aynı boşluklar üstüne devriliyor. Sen şimdi bir boşluğun, o hiç bilmediğin karanlığında hayatta kalmaya çalışıyorsun. Yüzünde sivri, keskin bir demir kokusu… Aynı demirle seni dövüyorlar, karşı koyamıyorsun. Karanlık büyüyor, küçülüyorsun. Karanlığın göğsüne sığınmak istiyorsun, yapamıyorsun. Sen şimdi aynı karanlıkta, ayakları bileklerine takılan o küçük adam oluyorsun. Düştükçe elleri kirlenen, dizleri yaralanan o çocuk… Sen şimdi mütemadiyen korkuyorsun, mütemadiyen ağlıyor. Gözyaşlarının kuyularına düşüyorsun. Boğuluyorsun, boğuluyorsun… Boğulmaktan hemen önce bir memeye tutunuyorsun. Ayağa kalkamayacak kadar yaralı dizlerini karnına çekip, kana kana emziriliyorsun. Sen şimdi bir kadının, yüzüne dökülen saçları altında, masumiyetin aynası oluveriyorsun. İstemeye istemeye çocukluğuna doğru büyüyorsun. Büyüdüğünde dallarında sallanan nice masum elmaya bıçak çekecek, Bir kurdun hanesine tecavüz edeceksin. Bilmiyorsun, bilmiyorsun…. |