Senin Diyarlarının Cenk Vakti
Kutsal geyiklerin ilk görüldüğü yerlerdeyim
ürkek yüzleşen bir nefes boynumda kaybımız büyük ölmek kadar uzak değiliz yaŞama artık bir tek şey için yaşıyorum senin vatanın kurtulana kadar cenk edeceğim sevgili kılıç kalkan değil bizimkisi varlığından haberdar olmanın eflatun rengi elbisemiz ayni coğrafyadan çıktığımıza bir inanabilseydim bir kez kutsal geyiklerin diyarına mavi saçını bıraksaydın neyse kadere çelme takamazsın ki ayrık otların kuşkonmazlara musallat olduğunu bilirsin senin ana vatanından kopan kuşların göçünü bekleye durmuşken ben az ötede bir tiyatronun şehir halleri vardi sokaklar yavaş seyreden akıntının bizden kopan bir parçasıyken merak ettiğimizden beri yorgun atların yeleleri değmez oldu rüzgarımıza her şey grinin en köklü sevdasıyla yıkandı birlikten ne varsa bir olduğunu anladı birimizin sesi kısıldı o an anladım yüksek dağların karlı yüzü düştü düşen sıcak dehlizlere bir kelebek kadar ömür biçti duydun mu bal eyleyen arılar küstü geçti sivri yerlerin bakışlarına yürüdü gitti çiçeklerin sevdalı vedaları rengine aşık olduğun ne varsa solgun zaman tütsü duyguların abdestini aldırdı karanlığa benden duymuş olma ak saydığımız o çınarın gölgesini uyuttum uyumazsa göçü açık beldelerinde dayanamaz ilk sancısı sensizliğin ve sessizliğin ellerinde bilmiyorum bir daha o meydanların bağrına yalın ayak koşar mıyım yürek yemiş içli fon müziklerinin arasından sıyırıp kendi uğultusunda bir dağ yamacına çekilir miyim? yorgunum az sesli diyarların oruçlusuyum yavaş kalp ritimlerine mekan açan ahbaplığım yüksek bakışlı dağların bağrında bekler beni hadi gücümüzü hazırlayalım göçün en yaşlı vakitlerine göçü bilirsin; senin müzik eklemlerinden rengini begonvillerin sevdasından alan eğildim senden önce varlığın varına senden sonrasına bükülmez bir mahşerlik içim kayda değer kalbe değer ne varsa yorgunmuş meğer |
şiire ve kalemine sevgiyle...